Ankara’da Brütalist Şaheser: ODTÜ Mimarlık Fakültesi Binası

Ankara’da Brütalist Şaheser: ODTÜ Mimarlık Fakültesi Binası

Deniz Özden / Blog: Genç Mimar Modern Ankara / COMD 357 Multimedia Journalism İlkbahar 2020-21 Dönemi Fotoğraf Dizisi Projesi

Bu yazımda, Ankara’da hatta belki de Türkiye’de en sevdiğim yapı olan ODTÜ Mimarlık Fakültesi binasını ele alacağım. Bu binayı ilk defa 2010 yılında, ablamın ODTÜ’ye kayıt yaptırmaya gittiği zaman görmüştüm. O zaman daha 13 yaşındaydım ve henüz ileride hangi mesleği yapacağım hakkında aklımda herhangi bir hedef yoktu. ODTÜ kampüsünü gezerken bu bina bir anda karşıma çıkınca oldukça etkilenmiştim. Oldukça sade gözükmesine rağmen kendine has dikkat çekici unsurları vardı ve daha önce gördüğüm hiçbir yapıya benzemiyordu. Binanın Mimarlık Fakültesi’ne ait olduğunu duyunca kendimi ileride burada okurken hayal etmeye başlamıştım. Yani, bu bina bir şekilde benim hayatıma yön verdi. Bir fırsatım olunca ODTÜ’ye uğradığımda mimarlık fakültesinin içine girerim. İçinde uzun uzun turlar atar ve her bir küçük detayını hayranlıkla izlerim.

Bina 1961 yılında ODTÜ kampüsü için hazırlanan bir yarışma için Behruz Çinici ve Altuğ Çinici çifti tarafından dizayn edilmiştir. Ayrıca üniversitenin inşa edilen ilk binasıdır. ODTÜ Mimarlık Fakültesi Türkiye’de İstanbul sınırları dışında mimari eğitim veren ilk kurumdur. Fakültenin kuruluşu Türkiye mimarisinin gelişimi için oldukça önemli bir rol oynamıştır.

Yapı 1950’lerde Türkiye’de ve dünyada yayılan Enternasyonal Stil‘in yanında 1950’lerde popülerleşen brütalizm akımının izlerini de taşıyor. Binanın inşası için kullanılan brüt beton herhangi bir kaplama malzemesi kullanılmadan bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor. Brütalist yaklaşımla beraber binanın süslemeleri değil, konstrüksiyon ön plana çıkıyor.

Yapı iç içe geçmiş avlular ve farklı seviyedeki birimlerin bir araya gelmesiyle oluşmuş böylece büyük bir hacim algısı kırılmaya çalışılmış. Ayrıca bu sayede binanın cepheleri ODTÜ’nün yemyeşil peyzajına bakarken içeriye bol bol ışık girmesi sağlanmış. Bina içine giriş tek bir yerine farklı notlara yerleştirilmiş girişler ve avlular sayesinde dış mekanla ilişkisi güçlendirilmiş.

Fakülte binası ‘’Keeping It Modern’’ vakfı tarafından 2017 yılında belirlenen 12 Modern mimari yapının bulunduğu listeye adını yazdırmayı başarmıştır. Listede modern mimarinin babaları olarak bilinen Le Corbusier, Frank Lloyd Wright ve Walter Gropius eserlerinin olduğunu söylersek listenin prestiji daha anlaşılır olabilir. Bu da, bu binanın sadece Türkiye için değil aynı zamanda dünya içinde önemli bir modern mimari mirası olduğunu kanıtlar nitelikte.

Bu anlat anlat bitiremeyeceğim binayı uzun zamandır fotoğraflamak istiyordum ama girebildiğim saatlerde fakülte kalabalık olduğu için istediğim kareleri bir türlü yakalayamamıştım. Bu sene ODTÜ, salgın tedbirleri nedeniyle eğitimine uzaktan devam ediyor. O yüzden eski canlılığından bir eser kaldığı söylenemez. Öncesinde öğrencilerden geçilmeyen koridorları bomboş. Ben de, bu durumu bir fırsata çevirmeye karar verdim. Hafta sonu okulun içine girerek 200’ün üstünde fotoğraf çektim. Şimdi içinden seçtiğim birkaç tanesini sizinle paylaşmak istiyorum. Daha önce ODTÜ Mimarlık Fakültesi binasını görmediyseniz şimdi benim neden burayı çok sevdiğimi daha iyi anlayacaksınız. Hazırsanız başlayalım:

ODTÜ Mimarlık Fakültesi önüne gelince dikkatinizi hemen önündeki devasa enstalasyon çeker. 3 tane devasa metal çubuk sanki rastgele bir şekilde oraya dikilmiş gibi. Maalesef bu eserle ilgili herhangi bir bilgi bulamadım. Üzerinde ne eserin sanatçısı ne de ne zaman yapıldığı hakkında bilgi yazılmış. Bu sıra dışı ve hakkında bilgi bulunmayan heykel hakkında zamanla ilginç şehir efsaneleri yazılmış. Rivayete göre 10 Kasım saat 9’u 5 geçe heykelin gölgeleriyle ATA yazısı çıkıyormuş. Bu yüzden bu heykelin adı ODTÜ öğrencileri arasında ATA heykeli olarak biliniyor. Fakat bu durumun gerçekliği ile ilgili bir kanıt yok.

ODTÜ’de her fakülte binasının önünde o alanda çalışmış ve başarılı olmuş insanların heykelleri yer alır. Örneğin Fizik Bölümü binasının önünde Einstein heykeli varken Mimarlık Fakültesinin önünde tabii ki Mimar Sinan’ın heykeli var. Fakülte binasının önündeki betonarme kanopi sizi ana giriş kapısına doğru yönlendiriyor. Bu ek yapı bende sanki modern tapınağa giriyormuş hissi uyandırıyor.

Girişe doğru ilerlerken karşıma çıkan su elemanı tıpkı doğada derenin size yol gösterdiği gibi kapıya doğru beni yönlendiriyor.
Binaya girdiğinizde, sağınızda 1968 yılında Gencay Kasapçı tarafından yapılmış seramik bir pano görüyorsunuz. 53 yıllık süre içinde bu sanat eseri binanın önemli sembollerinden biri haline gelmiş. 2016 yılında sanatçının izniyle panonun eksik kısımları onarılıp yenilenmiş. Panonun soluk sarı rengi brüt betonla kontrast oluşturmak yerine onunla bütünleşiyor.
Binada kullanılan her sanat eseri, heykel ve enstalasyon dikkatlice tasarlanmış. Girişten birkaç adım ilerledikten sonra, sol kısımdan gelen bir ışık huzmesi dikkatimi çekiyor. Ortaya yerleştirilmiş heykelin üstüne vuran ışık sanki ilahi bir sahne yaratıyor. Gözlerinizi bu bölümden ayırmak bir hayli zor olacaktır.

Mimaride bir mekan algısının yaratılması için 2 unsur gerektiği savunulur; biri ışık, diğeri ise gölge. Mimarların, binanın her köşesine açıklıkları dikkatlice ve zekice yerleştirdikleri oldukça aşikâr. Bir merdiven bile ışık ve gölge oyunuyla ilginç unsurlara dönüşebiliyor.

Brütalist akımda binanın taşıyıcı elemanları saklanmak yerine bir sanat eseriymişçesine gözler önüne serilir. Binanın en sevdiğim özelliklerinden biri de kaset kirişleri. ODTÜ mezunu hocamın birisi bu kaset kirişlerin 1 metreye 1 metre olduğunu, böylece herhangi bir ölçüm yapmak istediklerinde tavandaki kirişleri referans aldıklarını söylemişti. Mimarlık öğrencileri için oldukça kullanışlı bir sistem.

Kütlelerin içine yerleştirilmiş avlular binadaki büyük hacim hissini kırarken, hem doğayla ilişkisini güçlendiriyor hem de içerinin yeterli ışık almasını sağlıyor.
Buradaysa brüt betonun yanında ahşap, çelik ve mermerle malzeme çeşitliliği artırılırken yine de sadelikten uzaklaşılmamış. Ahşap merdivenin altında kalan bitkiler ve önündeki perdeduvarla iç-dış mekan ilişkisi güçlendirilmiş.
Kullanılan mobilyalar bile mimarlar tarafından titizlikle dizayn edilmiş, binayla bütünlüğünün korunması sağlanmış.
Binanın köşesine yerleştirilmiş kırtasiye yine yapının bütünlüğünü bozmuyor. Işıklandırma için kullanılan avize, kaset kirişlerden referans alınarak dizayn edilmiş. Buradaki kırtasiye, 22 yıldır Mücahit Bey’e emanet. 1999’dan beri fakülteden mezun olmuş çoğu kişiyi tanıyor. O kadar sıcak kanlı birisi. Hem sohbet edip vakit geçirmek hem de fakültenin geçmişi hakkında bilgi almak istiyorsanız mutlaka yanına uğrayın, sizi geri çevirmeyecektir. 🙂

Son olarak binanın batı cephesinden çıktığınızda betonarme güneş kıranları görüyorsunuz. Güneşin içeri kontrollü alınması için kullanılan bu elemanlar adeta dekoratif figürlere dönüşmüş.

ODTÜ Mimarlık Kampüsü gezerken ve fotoğraflarken oldukça keyif aldım. Belki içeride saatlerce dolaştım, tekrar dönüp dönüp her detayı fotoğrafladım. Belki de Mimarlık Fakültesi bir daha bu kadar sakin olmayacak. Pandemi döneminde elime geçen en güzel fırsat olduğunu söyleyebilirim. Umarım siz de bu küçük sanal turdan keyif almışsınızdır. Bir sonraki yazımı okumak isterseniz, bloğumu ziyaret edebilirsiniz.