Bir pişmanlık hikayesi…

“Ankara ne kadar küçük, nerdeyse herkes birbirini tanıyor, boş zamanlarda ise yapacak hiçbir şey yok, güzel aktiviteler olmuyor, etkinlikler yok. Tam bir memur şehri zaten, yine çok sıkıcı, sanattan da uzak, şöyle hem kültürel hem de eğlenceli bir şeyler bulsak keşke, İstanbul’da olsaydık şimdi neler neler yapar, nerelere giderdik…”
İnkar etmeyeceğim benim de aynılarını düşündüğüm çok zaman oldu, hatta belki her gün… Her yurtdışına çıkıp döndüğümde, bırakın yurtdışını, Ankara dışına çıkıp döndükten sonra bile hep aynı şeylerden yakınıp durdum. Halbuki anladım ki çok haksızlık ediyormuşum. Aslında tembel olan, bulup araştırmayan biz ‘yerli’ Ankaralılarız.
Bu konuda kendime gelişim, çok sevdiğim iki ayrı sanatçının yakın zamanlarda Ankara’ya gelmesi ve benim ikisinden de bihaber, gösterilerini kaçırmamla oldu. Göğsüme taş gibi oturan, gidemediğim bu iki mükemmel etkinlikten sonra kendime söz verdim bir daha böyle fırsatları kaçırmamaya ve blogumda da sizelerle bunları paylaşmaya. Umarım Ankara’nın bu entellektüel ve sosyal yönü sizin de hoşunuza gider, siz de katılıp eğlenir, Ankara’yı daha da çok seversiniz!
Bu arada Ankara’da olup biten tüm etkinlikleri eksiksiz gösteren harika bir site:
http://www.etkinankara.com/default.asp