Her Modern Mimari Döneminden Bilmeniz Gereken Bir Bina

Her Modern Mimari Döneminden Bilmeniz Gereken Bir Bina

Deniz Özden / Blog: Genç Mimar Modern Ankara / COMD 357 Multimedia Journalism İlkbahar 2020-21 Listeleme Projesi 

Bir binayı tanımak istiyorsak binanın hangi dönemde yapıldığını bilmemiz gerekiyor. Modern mimari de kendi içinde dönemlere ayrılıyor. Ankara’da modern mimari dönemleri genelde 4 başlık altında incelenir ve bu dönemleri incelerken mutlaka bilmeniz gereken bir örnek olduğunu düşünüyorum. O zaman bu örnekler neler hep beraber bakalım.

1- Erken Cumhuriyet Dönemi ve Yabancı Mimarlar: Ankara Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 1937

Ankara Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi 1935 yılında Atatürk tarafından kurulduktan sonra 1937 yılında Bruno Taut ve Franz Hillinger tarafından dizayn edilen yeni binasına taşındı. Modern Ankara’nın ilk yerleşim yerlerinden olan Sıhhiye’de olan bu bina, 84 yıldır şehrin en ikonik yapılarından biri. Bulvar boyunca kuzey-güney doğrultusunda uzanan ihtişamlı binaya otobüsle, arabayla ya da yürürken önünden geçince, bakıp da hayran kalmamak elde değil. Cephesindeki taş işlemeciliğinden, merdiven korkuluklarındaki ince detaylara kadar özenle yapılmış bina yeni kurulan cumhuriyetin eğitime ve bilime verdiği önemin bir kanıtıdır. 

Fakülte binasına ilk girdiğim zamanı unutamıyorum. Yıllardır önünden hayran hayran geçtikten sonra, sonunda içini görebilme imkanını yakalamak benim için çok heyecan vericiydi. Fakülte binasına tiyatro bölümünde birkaç ders almak için gitmiştim. İçine ilk adımımı attığımda zamanda bir yolculuğa çıkmışım gibi hissettim. Yıllardır, binlerce öğrencinin girdiği dersliklerde bulunmak bende nostaljik bir his uyandırdı. Eğer bir şey sebep olur da içeri girme imkanınız olursa mutlaka bu fırsatı kaçırmayın derim.

Ayrıca yapının mimarları Bruno Taut ve Franz Hillinger’i incelemeyi unutmayın. :)​

Previous
Next

2-  II. Ulusal Mimarlık Akımı: Ankara Sergi Evi (1933-1935)  ya da şimdiki adıyla Ankara Opera binası (1948 )

Atatürk Bulvarı üzerinde inşa edilen, göz alıcı ama bir o kadar da zarif olan bu yapı, 1933 yılında açılan yarışmayı kazanan Şevki Balmumcu tarafından dizayn edilmiştir. Bina ilk haliyle sergi evi olarak düşünülmüş ve aslında bir Sovyet Rusya akımı olan konstrüktivizm etkisinde tasarlanmıştır. Bina 1948 yılında Alman mimar Paul Bonatz tarafından Ankara Opera ve Bale Sahnesi’ne dönüştürülürken esinlendiği akıma sadık kalmayıp II. Ulusal Mimarlık akımına göre tekrar tasarlanmıştır. Bunu duyan Şevki Balmumcu ise oldukça kırılmış, hatta sonrasında mimarlığı bırakmıştır. 

Aslında burada ironik bir durum var çünkü II. Ulusal Mimarlık Akımı ülkeye gelen yabancı mimarlara tepki olarak çıkan bir akımdır. Oysa Ankara Sergi Evi bir Türk mimar tarafından tasarlanmış, sonra özgünlüğü bir Alman mimar tarafından ulusal akıma dönüştürmek için bozulmuştur. Bu ilginç gidişata rağmen Ankara Opera ve Bale Sahnesi modern mimarinin en zarif örneklerinden biri olarak hala günümüzde ayakta duruyor ve işlevini yerine getiriyor. Salgın dönemi geçtikten ve sahnenin perdeleri tekrar açıldıktan sonra yine, yine ve yine gitmek için sabırsızlıkla bekliyorum.

Ayrıca eklemek isterim ki Bilkent Mimarlık Fakültesi’nde Sergi Evi’nin özgün halinin küçük bir maketi vardır. İlk kez, binayı o maketi gördükten sonra araştırmıştım. Eğer yolunuz düşerse siz de göz atabilirsiniz.

​Son olarak yapının mimarı olan Şevki Balmumcu ve Alman mimar ​Paul Bonatz’ın diğer çalışmalarına ayrıntılı bakmanızı öneririm. 🙂

Previous
Next

3-  Globalleşen Modern Mimari: Türk Tarih Kurumu Binası (1951-1967)

II. Ulusal mimari akımı, İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ve dünyada yükselen milliyetçilik akımının güçlenmesiyle ortaya çıkmıştır. Savaş bittikten sonra Türkiye’deki refah düzeyi artmış, Türk mimarlar da eski milli akımlardan ilham almayı bırakıp global stilleri geriden takip etmek yerine eş zamanlı takip etmeye başlamıştır.  

Türk Tarih Kurumu bu dönemin en güzel ve en başarılı örneğidir. Bina 1951 yılında Turgut Cansever ve Ertur Yener tarafından dizayn edilmiş, 1967 yılında da inşaatı bitmiştir. Turgut Cansever aslında milliyetçiliği ve Osmanlı tarihine olan hayranlığıyla bilinen bir mimardır. Hatta Osmanlı şehirleri üzerine yazdığı bir kitabı bile vardır. Akıllara ilk gelen soruysa Turgut Cansever’in neden milliyetçi akıma dahil olmak yerine global akıma yöneldiğidir. Bence bunun nedeni açıktır; Turgut Cansever, her ne kadar milli değerlerimizi sevsek de mimarinin gelişmesi için geçmişe takılı kalmamız gerektiğinin farkındadır. Mimari alanda kaliteli eğitim veren her kurum bunu öğrencisine öğretir.   

Binanın dikkatimi en çok çeken kısmı kullanılan üçgen çatı pencereleri. Bu pencereler sayesinde binanın iç kısımları da bolca güneş alabilmektedir. Daha önce Türk mimarisinde bu tekniğin kullanılmaması yapıyı öncü kılmaktadır. Turgut Cansever ve Ertur Yener binanın tasarımı sayesinde 1980 yılında  Ağa Han mimarlık ödülü kazanmış ve bu ödülü alan ilk Türk mimarlar olmuştur. Uluslararası bir prestijde ödül alınması Türk mimarların artık alanlarında öncü olmaya başladıklarının göstergesidir. 

2014 yılında bina Anıtlar Kurumu tarafından Türk mirası olarak tescillenmiştir. Bu tescil, modern mimarinin korunması için çok önemli bir olay. Maalesef ülkemizde, özellikle son yıllarda birçok önemli modern mirasımızın yıkıldığına şahit oluyoruz. En azından, Türk modern mimarisinde önemli yer tutan bu yapıtın gelecek nesillere özgün haliyle aktarılabilecek olması beni bir nebze mutlu ediyor.

Türkiye’nin yetiştirdiği en değerli mimarlardan Turgut Cansever ve Ertur Yener’i mutlaka daha iyi incelemenizi öneririm 🙂

Previous
Next

4- Modern Sivil Mimari: Cinnah 19 (1957)

Ankara’da yürümekten keyif aldığım birçok yer vardır; Sıhhiye, Ulus, Bahçeli, Kaleiçi… Ama hiçbiri Cinnah’ın yerini alamaz. Cinnah’a her uğradığımda sanki daha önce fark etmediğim bir binayla karşılaşıyorum. Bazen on dakikada yürüyeceğim mesafeyi bir saatte anca bitirebiliyorum. Telefonuma bir bakıyorum, yüzün üstünde fotoğraf çekmişim. Cinnah’daki evler o kadar güzel ki kendimi cephesinden tutun, balkon korkuluğuna kadar her detayın fotoğrafını çekerken buluyorum. Ankara’nın en güzel evleri sanki tek bir bölgede bir caddesinin üzerinde yığılmış. Tabii Cinnah caddesinde yürürken önünüze aniden bir apartman çıkıyor ki gözünüzü alabilmek ne mümkün! Evet, Cinnah 19’dan söz ediyorum. Belki de Ankara’da en sevdiğim bina diyebilirim.

Cinnah 19, 1957 yılında Nejat Ersin tarafından tasarlanan modern sivil mimari örneğidir. Bina orijinal ismi Meydanlar Müdürlüğü İşçileri Yapı Kooperatifi’dir. Mimar burayı tasarlarken yine bir modern sivil mimari yapısı olan ve modern mimarinin babası olarak bilinen Le Corbusier tarafından tasarlanan Unit d’Habitation’dan ilham aldığı düşünülmekte. Apartmanın içinde beşi dubleks olmak üzere on beş daire vardır. En ilginç kısmı ise çatısında havuz bulunmasıdır. Maalesef, bu havuz 1967 yılına kadar kullanılmış ve sonra kapatılmıştır. Aslında bakıldığında oldukça fütüristik bir düşünce. Düşüncesi bile o kadar zevkli ki. Ankara’da yaşadığınız apartmanda yazın havuza girip, etrafında güneşlenip sonra arkadaşlarınızla içki içeceğiniz bir alan var. Kim şimdi orada yaşamak istemez ki? Açıkçası arada sırada acaba kiralık bina var mı diye bakmıyor değilim. 1970’lerden sonra binanın cepheleri yine başka apartmanlarla kapanmış, eski çekiciliği çok kalmamış olsa bile eminim herkes önünden geçerken bir iç çekiyordur. Son zamanlarda tekrar uğrama şansım oldu. Şimdi dubleks dairelerin 2 tanesi Mimarlar Derneği 1927’ye ait. Dernek özellikle mimarlık öğrencilerine karşı oldukça sevecen. Dairenin içine görmek ve oranın havasını koklamak istiyorsanız çekinmeden gidebilirsiniz.

Ayrıca siz de benim gibi modern Ankara apartmanlarının hayranıysanız ve daha fazla bilgi almak istiyorsanız VEKAM‘ın desteğiyle hazırlanın ”Sivil Mimari Bellek Ankara 1930-1980” kataloğunu inceleyebilirsiniz. Katalogda Ankara’da inşaa edilmiş (kimisi yıkılmış) 120 sivil mimari yapıtının ayrıntılı bilgisine ulaşabilirsiniz.

Previous
Next