Bilkent Toplumsal Duyarlılık Projeleri: Gönüllü Eğitimcilerle bir hafta sonu
Zeynep Yaviç – Comd 331
Cumartesi günü Ankara’nın devlet okullarından birinde bir curcuna bir kalabalık, sanırsın hafta içi. Okuldaki öğrenci yoğunluğunun normal iş gününde olandan neredeyse farkı yok. Koridorlarda koşan, bahçede oynayan yüzlerce çocuğa rağmen okulda yalnızca müdür ve okulun iki öğretmeni dışında öğretmen olmaması o günün hafta içi olmadığının tek kanıtı. Öğretmen yok dediğime bakmayın; öğretmenliğin en kutsal mesleklerden olduğunu gözler önüne serecek gönüllü öğretmenler var aslında orada. Bilkent Üniversitesi’nin Gönüllü Eğitim Projesi’ne (GEP) mensup öğrencilerinden bahsediyorum. Cumartesi günlerini Ankara’nın diğerlerine göre iyi durumda olmayan semtlerindeki ilkokullarda öğrencilere ders vermeye ayırmış olan onlarca öğrenciden. Ders saatleri okuldan okula farklılık gösterse de genellikle gönüllü öğretmenler sabahtan akşama kadar bütün günlerini öğrencilerle geçiriyor.
GEP, Bilkent Üniversitesi öğrencilerinin aktif olduğu Toplumsal Duyarlılık Projelerinin bir kolu. Diğer bütün projeler gibi öğrenciler bu programa gönüllü olarak katılıyor. GEP 2001 yılında, Türkiye’deki eğitim sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla başlamış bir proje. Hedef okullar Ankara’nın özellikle sosyoekonomik durumu kötü olan ortaokulları olarak belirlenmiş. Dersler genellikle 9.00 ile 15.00 arasında yapılıyor ancak projenin zaman ve mekan sınırı bunlardan ibaret değil. Gönüllü öğretmenler; proje kapsamında hem eğitim öğretimi teşvik amacıyla hem de öğrencilerin sosyal ve kültürel açılardan gelişmesi, daha geniş bir bakış açısı kazanması için tiyatro, sinema, müze gezileri gibi okul dışı faaliyetler de yürütüyor. Ayrıca her sene sonunda Bilkent Üniversitesinde okullar arası bilgi yarışması düzenlenip öğrencilere hem kampüs ortamı tanıtılıyor hem de yarışma konseptiyle bilgi eğlenceli bir hale getirilip öğrenciler öğrenime teşvik ediliyor. Kısaca GEP; ortaokul öğrencilerine yalnızca okulda almış oldukları dersleri pekiştirmeyi değil, aynı zamanda öğrencilerin sosyal ve kültürel becerilerini geliştirmeyi de ilke edinmiş bir proje.
Gönüllü öğretmenlerin bu cumartesi ritüeline yakından şahitlik etmek adına bir günlüğüne katılmaya karar verdim. O hafta ders saat 10’da başlayacakmış. Gönüllü öğretmenler grup koordinatörleri tarafından belirlenen bir saatte kampüs içinde buluşup ders verecekleri okullara servisle gidiyormuş. Servisin saat 9’da kalkacağını öğreniyorum ve diğer öğrencilerle birlikte o saatte servise biniyorum. Aynı amaca hizmet etmek üzere bizim servisimizin dışında birçok servis bekliyor yurtlar durağında. Kısa bir bekleme sürecinden sonra gelmesi gereken 15 kişiyi topladığı gibi hareket ediyor servis. Gideceğimiz okula ikinci gidişiymiş grubun. Okulu bulmakta zorlanmıyoruz. İnerken kocaman renkli kolilerle birlikte geliyor koordinatör; bir sürprizi varmış çocuklara. Yakında öğreniriz nasılsa diyip öğretmenler odasına doğru yöneliyor öğrenciler. Herkesin elinde hangi saatte hangi sınıfta ne dersi vereceklerine dair bir çizelge var. Bu düzen içinde herkes kendi sınıfına, ders anlatmak üzere dağılıyor. Ben de matematik dersine girecek olan gönüllü öğretmenlerimizin biriyle 6/D sınıfına doğru yola çıkıyorum.
6. sınıf olmak nedir hepimiz biliriz; öğrenciler yerlerinde sakin bir şekilde öğretmenleri bekliyor desem yalan olur. Asıl soru 40 dakika boyunca her ne kadar gönüllü de olsa öğretmenlik tecrübesi olmayan gönüllü öğretmenlerin, anlatmaları gereken konuları anlatırken aynı zamanda öğrencilerle yakın ilişkiler kurup kuramayacakları. Bu sorularla arka sıralardan birine geçip oturuyorum. Gönüllü öğretmenler ders işleme biçimini; öğrencilerin görmüş olduğu konular üzerinden tekrar yaptırmak olarak belirlemiş. Sorular soruluyor, cevaplar isteniyor, öğrencilerle tek tek ilgileniliyor. Gönüllü öğretmenler, öğretmenlik sıfatının yanında öğrencileri sıkmamak ve sosyal ilişkiler kurmak adına birer abi/abla olma görevini de üstlenmiş. Yani sınıfta resmi bir hava oluşturmaktansa oyunlarla sohbetlerle ders işleniyor. 40 dakika bu şekilde geçerken gönüllü öğretmenlerin gayet başarılı bir şekilde hem sınıfta düzeni sağlayıp yaptırmaları gereken tekrarı yaptırdıklarına, hem de öğrencilerin dersin bitmesiyle ifade ettikleri üzüntülerinden yola çıkarak kurmaları gereken yakınlığı kurduklarına şahit oluyorum. 10 dakikalık teneffüs var önümüzde, öğrenciler bahçeye, koridora koşarken biz öğretmenler odasına geçiyoruz.
Öğretmenler odasında gönüllü öğretmenler, aralarında derslerinin nasıl geçtiğiyle ilgili sohbet ediyorlar. Kiminin oldukça rahat bir ders geçirdiğini; kimininse nispeten daha hareketli bir sınıftan çıkıp biraz yorulduklarını öğreniyorum. Her dersini farklı bir sınıfta işleyen öğretmenler, kendi girdikleri sınıfa girecek olan bir sonraki gönüllü öğretmenlere bazı kullanışlı bilgiler veriyor. Sınıfların genel durumlarından, derse katılım oranına; hangi öğrencilerin derste aktif olduğundan hareketli öğrencilerin hangi sıralarda oturduklarına kadar her şey konuşuluyor o on dakikada. Teneffüs sonunda, tüm bu yararlı bilgi alışverişi ışığında öğretmenlerimiz yeni sınıflarına gitmek üzere odadan ayrılıyorlar. Benim de son dersteki “sürpriz” için hazırlık yapmak üzere öğretmenler odasında kalan grup koordinatörü Büşra Koç ile proje hakkında sohbet etmeye fırsatım oluyor. İki senedir projede yer alan biri ve GEP grup koordinatörü olarak kendisi, projedeki tecrübeleri ve genel olarak proje hakkında bilgi almak üzere bir sohbet başlatıyorum.
“Gönüllü Eğitim Projesinde bir grubun koordinatörüsünüz. Proje kapsamında toplamda kaç grup var ve gruplar ortalama kaç gönüllü öğretmenden oluşuyor?”
5 grup ve benimle birlikte 5 grup koordinatörü var. Bütün grupların başında da baş koordinatörümüz bulunuyor. Gruplar ortalama 20 kişiden oluşmakla birlikte final zamanları gibi bizim için kritik sayılan dönemlerde katılımda azalmalar olabiliyor. Böyle dönemlerde sınıfları birleştirmek gibi tedbirlerle, oluşabilecek olumsuzlukları en aza indirgemeye çalışıyoruz. Bu da bazen yorucu olabiliyor.
“40 kişilik gruplarda ders işlemeye çalışmak zor olmalı. Peki, gruptaki deneyimlerinizden yola çıkarak sizi çok zorlayan ‘yapmasam mı bu işi’ dedirten olaylar yaşıyor musunuz?”
Bu tür durumlar oldu ama ben yaptığım işten keyif alıyorum. Her akşam çıktığımda bir yorgunluk hissediyorum ama çocukların yüzündeki mutluluğu görmek beni daha mutlu ediyor. Bunun yanında, en çok zorlandığım zamanlar projeye yeni başladığım zamanlardı. Ben geçen sene başladım bu projeye. Çocuklarla iletişim kurmakta çok zorlanmıştım çünkü benden önce derslerine giren gönüllü öğretmenleriyle yakın ilişkile kurmuşlardı ve derslerine tekrar onun girmesini istiyorlardı. Bunun dışında, çocukların tatillerinden bir gün almış olmamız da bazı zorluklar yarattı. Çocuklar dışarıya çıkmak, oyun oynamak isterlerken onları sınıfta tutup ders anlatabilmek o kadar da kolay olmuyor.
“Çocuklar, ders işlemek dışında başka aktiviteler de yapmak istiyor dediniz. Bildiğim kadarıyla GEP’in bir amacı da öğrencilerin derslerine yardımcı olmanın ötesinde onların sosyal yaşamını ve bakış açılarını genişletmek. Bu amacı ilke edinmenin altında hangi sebepler yatıyor ve bu amacınız doğrultusunda ne tür etkinlikler yapıyorsunuz?”
Çocuklar; yaşadıkları çevre içerisinde çok kısıtlı insan profilleri tanıyabiliyorlar. Mesela biz onlara ‘ileride ne olmak istiyorsunuz?’ diye sorduğumuzda verdikleri cevap ‘hemşire olacağım’, ‘anaokulu öğretmeni olacağım’dan çok ileri gitmiyor. Kamyon şoförü olmak istiyorum diyen de var, babası o mesleği yaptığından ve etrafında model olarak alabileceği çok sayıda insan olmadığından çocuklar çok geniş bir perspektife sahip olamıyor ne yazık ki. Biz onların hayatında rol model olmak istiyoruz. O yüzden çabalıyoruz biraz da. Daha aktif ve sosyal olmaları bu yüzden önemli. Geçen sene hiç tiyatroya gitmemiş öğrencilerle bir tiyatro etkinliği düzenlendi mesela ve GEP öğrencileri bu çocuklarla birlikte tiyatroya gitti.
“Yani GEP kapsamında okul dışında da etkinlikler düzenliyorsunuz. Bu sene ne tür etkinlikler yaptınız ve yapmayı planlıyorsunuz”
Kesinlikle, ikinci dönem tekrar başlayacak bu tarz etkinliklerimiz. Bu sene Milli Eğitim Bakanlığı’nın düzenlediği “yetiştirme kursu” sebebiyle gidecek okul bulmakta çok zorlandık ve bu yüzden ilk dönem bazı aksaklıklar yaşadık. Milli Eğitim’in bu projesiyle okuldaki öğretmenler tıpkı bizim yaptığımız gibi ama ek ders ücreti karşılığında hafta sonları öğrencilere ders veriyorlar. Hal böyle olunca biz gönüllü öğretmenler için ders verecek okul bulmak çok zor oldu. Sene başında anlaşmalı olduğumuz okullar anlaşmaları iptal ettiler. Neyse ki bu sorunu aştık. Gelecek etkinliklerimizden bahsediyorduk. Bu sene yeni bir proje yapıyoruz. İkinci dönem bir sınav sistemi getiriyoruz okula. Bazı sınavlar yapacağız çocuklara ve bu sınavlar neticesinde ilk 20’ye giren öğrencilere uçurtma etkinliği, ikinci 20’lik dilime tiyatroya gitme, sinemaya götürme gibi faaliyetlerimiz olacak. Böylelikle bu ödül sistemi içinde öğrencileri hem çalışmaya teşvik etmeyi hem de sosyalleşmelerine katkıda bulunmayı hedefliyoruz.
“Bu sene elinizde olmadan bazı aksaklıklar yaşamışsınız, onu da ikinci dönem telafi edecek gibi görünüyorsunuz. Peki, bu sene dışında bu güne kadar planladığınız projeye benzer etkinlikler yaptınız mı?”
Tabii, her sene söylediğimiz ödül sistemi yapıldı sadece final sistemi ve sıralamayı o sınavlara göre yapmak yeni bir fikir, daha adil olması açısından. Onun dışında biz zaten gayret gösterdiğini gördüğümüz öğrencileri belirleyip bu etkinlikleri onlarla gerçekleştiriyorduk. Bunun dışında her sene sonunda bu beş okullardaki öğrencilerle Bilkent Üniversitesinde bir bilgi yarışması düzenliyoruz. Böylelikle öğrencilere hem kampüs ortamını tanıtıp hem bilgiye ve öğrenmeye teşvik ediyoruz.
“Amaçlarınız ve etkinliklerinizi göz önüne alarak değerlendirdiğinizde, çocuklarda sizin sebep olduğunuzu düşündüğünüz herhangi bir değişim hissediyor musunuz?”
Sene başında tanıştığımız öğrencilerle sene sonunda gördüğümüz öğrenciler arasında şöyle bir fark var; kendilerine olan güvenleri fark edilir düzeyde artıyor, sosyal anlamda birer birey olduklarını fark ettiriyoruz onlara. Bizi tanıdıkça, samimi oldukça özgüvenlerinin arttığını hissediyorum.
“Peki, son olarak kendi üzerinde, davranış veya karakterinde bir değişiklik gözlemledin mi?”
Ben çok sabırsız bir insandım. Hatta benim babam ve dedem de öğretmendi ve benim de öğretmen olmamı istiyorlardı ama ben sabrıma güvenemediğim için öğretmen olmak istemedim. Bu projeye başlarken de aynı sebeple başta çok zorlandım ama zamanla sabretmeyi öğrendim. Şimdi kendime, sabırlı bir insanım bile diyebilirim.
Verdiği detaylı bilgiler ve ayırdığı zamanı için Büşra Koç’a teşekkür ediyor, sürprizleri hazırlamak üzere ona yardım ediyorum. Sürpriz son saatte yani etkinlik saatinde bütün sınıflara ulaşıyor. Birbirinden renkli mektup zarfları, şekilli kartonlar, renk renk kalemler ve bir de üzerine oyuncak yapıştırdıkları ufak atıştırmalıklar. Öğrencilere yeni yıldan beklentilerini yazmak üzere ya da istedikleri birine göndermek üzere dağıtılan bu kart ve mektupların birçoğu öğrenciler tarafından doldurulmuş bir şekilde yine bu gönüllü öğretmenlere geliyor.
Günün sonunda gelen mektup sayısına göre hangi öğretmenlerin öğrenciler arasında daha popüler oldukları ortaya çıkıyor. Ama bu mektuplar aynı zamanda öğrencilerle ne kadar çabuk bağ kurulduğunun ve gönüllü öğretmenlerin iletişimi başarılı bir şekilde sağladıklarının da kanıtı. Geri dönmek üzere servise binen öğrencilerin arkasından hevesle sallanan eller de yanılmadığımı söylüyor. Öğrencilerin nasıl olup da her hafta sonlarının bir gününü projeye ayırdıklarını anlıyorum ve gönüllü öğretmenlerle birlikte ben de çocuklara el sallayarak servise biniyorum. – Zeynep Yaviç COMD 331