Yavaşladıkça İlerleyen Şehir: Seferihisar
Yavaşladıkça İlerleyen Şehir: Seferihisar
Doğa Atalay / COMD 331 News Reporting and Writing 2020-21 Sonbahar Final Projesi
Küreselleşmenin getirisiyle hızlanan yaşam, dünyevi telaşlar, küçük hesaplar, kazanılmak istenen ve hızlandırılan vakitle beraber kaybedilen değerler… Tüm bunların sonucunda insanların beklentilerinin değişmesi ve huzuru araması ile kısa sürede Cittaslow’un tanınırlığı arttı. Cittaslow ağı, insanlara zamanın hızlı geçmesinin önemli olmadığını, yavaş geçen zamanın da değerli olabileceğini hatırlattı.
Seferihisar, 2009 yılına kadar 20 binlik nüfusuyla kendi halinde bir kıyı kentiyken, yavaş şehirlere özgü birçok niteliği sayesinde dünyada birçok ülkenin de içinde olduğu bu ağa katılarak kendini tanıtma fırsatı buldu.
Yaşadığımız bu dünyada her şey hızlı giderken bazen derin bir nefes almak istiyor insan. Kalabalıklar, telaşlar, hengameler, koşuşturmacalar… Günlük hayatın yetişilemeyen hızıyla akıp giden zamanın içinde kaybolan bazı değerler, insanoğlu farkında olmadan elden kayıp gidiyor. Yitirdiğimiz bu değerlerden bazıları ise bugünlerde şehir hayatıyla beraber oldukça uzak kaldığımız huzur ve sakinlik kavramları… İşte tam bu noktada, hayatımızda eksikliğini hissettiğimiz dinginliği sonuna kadar hissettiren Seferihisar, bize kucak açıyor. Türkiye’nin üçüncü büyük metropolü olan ve şehir hayatının telaşını içinde barındıran İzmir’in güneybatısında yer alan bu küçük sahil kasabası, Cittaslow; yani “Yavaş Şehir” kavramıyla bizleri tanıştırıyor.
İzmir’in şehir merkezinin yoğun trafiğinden çıkıp otoban boyunca sağa bakarak yol boyu uzanan sahil şeridini izlerken ağırlaşıp yavaşça kapanan gözler, o mavi Seferihisar tabelasını görünce ve gübre kokusunu alınca bir anda insanı saran heyecan, mandalina bahçeleri içerisinde kaybolacakmışçasına gidilen yollar, kente girer girmez kurulan mandalina reçeli hayalleri, canlı müzik ve hafif bir esinti eşliğinde insanları kıyı şeridi boyunca yürürken seyretmek… Seferihisar’a adımın ilk atıldığı andan itibaren karşılaşılabilecek olası manzaralar ve ciğerlere dolan oksijen, insana şehir hayatından ne kadar uzak olduğunu hatırlatıyor.
Konum olarak büyük bir şehre bu kadar yakınken yaşam tarzı olarak büyük şehrin hızlı ve kaotik yaşam biçiminden tamamen sıyrılan bu tatlı ilçe, doğaya ve yerel dokusuna sahip çıkan ve bu özellikleriyle Türkiye’ye sakin şehir, yavaş şehir ya da bilinen uluslararası adıyla Cittaslow unvanını kazandıran ilk yer…
Yavaş/sakin şehir veya bir diğer adıyla “Cittaslow” felsefesi; büyük şehirlerin hızlı yaşam tarzına direnme arzusuyla ortaya çıkmış uluslararası bir kavram. Özellikle kendi dokusunu korumayı başarmış özgün kasabalar ve ilçeler, yazları şehrin hengamesinden kaçan yerli ve yabancı turistlerin akınına uğramaya başladı. İşte bu ilgiden dolayı, yaz kış göç alan ve yozlaşma tehlikesi yaşayan küçük şehir yaşamının özgün özelliklerini koruma amacıyla Cittaslow kavramı, bir kalite ölçeği olarak 1989 yılında İtalya’dan ortaya çıktı. Kasaba sakinlerinin o güne kadar sahip çıktığı yaşam biçimini korurken çağdaş ve sürdürülebilir şehircilik politikaları izleyerek bu yaşamın kalitesini yükseltmek Cittaslow felsefesinin en temel hedefi…
Seferihisar’ın kültürel değerlerini, yerel üretimini ve tarihi yapısını korumak adına 2009 yılından günümüze küçük bir ilçe için çok büyük adımlar atıldı. Ülkemizde Seferihisar’ın bu deneyiminden esinlenen pek çok şehir var ve birçoğu Cittaslow olma yönünde Seferihisar’dan ilham alarak emin adımlarla ilerliyor. Peki bugün İtalya’dan çıkıp tüm dünyada 28 ülkede 182 üyeye sahip olan yavaş şehir akımı Cittaslow nedir? Gelin Seferihisar’ın Cittaslow olma sürecine göz atalım ve Seferihisar’ın bu başarısını birlikte deneyimleyelim…
İtalya’dan dünyaya yayılan yavaşlık akımı Türkiye’nin ilk yavaş şehri: Seferihisar
Türkiye’de Cittaslow adına atılan ilk adımların öncüsü, günümüzün İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer… Soyer, Haberler.com’un “Cittaslow Türkiye, Tunç Soyer ile Yola Devam Edecek” başlıklı haberinde verdiği bir demeçte gelişmiş bir dünya kenti olmanın yavaş şehir olmaktan geçtiğini söylüyordu: “Bu birliğe üyelik dünyanın her yerinde prestij sağlayan bir şey. Dışarıdan sağlanacak kaynaklar konusunda eliniz güçleniyor. Ayrıca üyelik için istenen kriterler önünüze bir yol haritası koyuyor. Kentinizin gelişmesiyle ilgili tereddütsüz, tartışmasız bir sürecin içine girmiş oluyorsunuz. Hangi partiden seçilmiş olursanız olun, izleyeceğiniz yol haritası dünyanın her yerinde aynıdır. Bu üyelik size evrensel, uluslararası bir yol haritası sunuyor. Sizi herhangi bir gelişmiş dünya kentiyle aynı ligde, aynı standartta görüyor. Sizi diğer kentlerden ayıran en büyük faydası budur.”
Peki Seferihisar Cittaslow olma yolunda nasıl adımlar attı? Seferihisarlıların söylemlerine göre Soyer bu kabul sürecine büyük bir katkı sağladı. Soyer, bu konuyu incelemek, araştırmak ve geliştirmek üzere bir çalışma grubu oluşturdu ve bu grubun İtalya’daki merkezde inceleme ve araştırma yaparak uzmanlaşmasını sağladı. Modelin Seferihisar’a uyarlanması yönünde yapılacak işler, huzurlu ve sakin bir yaşam için adım adım hayata geçirildi. Böylece, Türkiye tarihsel benliğini korumayı, sağlıklı bir büyümeyi ve yerel kalkınmayı hedefleyen Yavaş Şehir akımına, 2009 yılında Seferihisar’ın kabul edilmesiyle dahil oldu.
Cittaslow kriterleri yerelliği ve yavaşlığı teşvik ediyor
Elbette günümüzde yitip giden değerlere sahip çıkmak ve bir Cittaslow olmak o kadar kolay değil. Bu süreç de kendi adı gibi yavaş ve zor işliyor, fakat sonuçları da bir o kadar güzel.
Cittaslow kriterlerine gelince, ilk olarak bir Cittaslow olabilmek için şehirlerin 50 binden fazla nüfusu olmaması gerekiyor. Organik tarım ve yerel üretim bir diğer önemli kriter. Hammadde kaynaklarının korunması için çalışmalar yapılmalı ve “fast food” gibi tek tip kültürelleşmenin olmadığı bir yaşam alanı olmalı.
Bu unvanı kazanmadan önce Seferihisar da diğer Cittaslow üyeleri gibi tarih, nüfus, coğrafya vb. nitelikleri bakımından incelendi ve Cittaslow olmaya layık görüldü. Belediye meclisinin çevre ve altyapı politikaları, yerel ve organik üretimin desteklenmesi, yapıların korunması, misafirperverlik gibi kriterlerden %50’sini tamamlaması gerekirken %73 başarı elde edip geçerli puan almayı başararak Türkiye’nin ilk Cittaslow’u olmaya hak kazandı.
Mandalina ağaçlarının önderlik ettiği yerel üretimiyle geçinen, zeytin ağaçlarının yüzyıllardır tanıklık ettiği tüm geçmiş medeniyetlere ev sahipliği yapan ve yıllarca bir türlü kendini geliştiremediğini düşünen Seferihisar, fast food zincirleri, alışveriş merkezleri gibi oluşumlardan çok uzun yıllar uzak kaldı. Şehir gezisi esintisi veren bu oluşumlardan uzak kalması, uzun vadede kendisine artı puan oldu. Daha sonrasında ise yönetim bu durumu lehine çevirdi ve “fast” konseptli yaşam tarzını reddetti. Bu durum aslında yerel yönetimin bu konuda ne kadar istekli olduğunun da bir göstergesi. Türkiye’nin de bu ağa katılmak için bu denli gayret etmesi ve değerlendirmede fazlasıyla yeterli bulunması aslında değerlerimizin kıymetini bilmemiz ve onlara sıkı sıkı sarılmamız gerektiğini hepimize yeniden hatırlatıyor.
Seferihisar öyle bir şehir ki, sadece kendisinin değil, Türkiye’nin diğer şehirlerini tanıtmaya ve bu ilçelerin koruma altına alınmasında öncü oldu. Türkiye’de şimdiye kadar Muğla Akyaka, Isparta Eğirdir, Çanakkale Gökçeada, Sinop Gerze, Bolu Göynük, Şanlıurfa Halfeti, Bolu Mudurnu, Ordu Perşembe, Artvin Şavşat, İzmir Seferihisar, Sakarya Taraklı, Erzurum Uzundere, Kırklareli Vize, Isparta Yalvaç, Aydın Yenipazar, Muğla Köyceğiz ve Bitlis Ahlat “Yavaş Şehir” kabul edildi.
Bu işte öncülük yapan Seferihisar Belediyesi, söz konusu Yavaş Şehirlere başvuru ve kabul süreçlerinde teknik desteği sağladı ve danışmanlık yaptı. Yavaş Şehir sayısının artması yönünde çalışmalar devam ediyor.
Yavaşlık unvanı Seferihisar’ı geliştiriyor…
Cittaslow olmasının ardından Seferihisar, tanınırlığını günden güne artırmaya başladı. Bugünlerde oldukça turistik olan ve marinasıyla, barlarıyla, kafeleriyle ziyaretçi çeken Sığacık kasabasına dair küçükken tek hatırladığım bomboş bir arazinin ortasındaki balıkçıyken, Cittaslow ünvanını kazandıktan sonra var olan değerlerinin üstüne yeni değerler eklendi. Artık Sığacık bir balıkçı kasabasından, Seferihisar bir mandalina bahçesinden, bir küçük esnaftan çok daha fazlası. Gözle görünür bir mimari gelişimin yanı sıra bazı çevre, sosyal, kültürel, ekonomik ve eğitim politikaları izlenerek ilçenin gelişimi gün geçtikçe ilerliyor.
Örneğin; çevre politikasına yönelik olarak çevre dostu enerjinin kullanımını yaygınlaştırmak amaçlı Seferihisar Yenilenebilir Enerji Kooperatifi kuruldu. Kooperatifin amacı beldenin elektrik enerjisini güneş, rüzgar ve jeotermal kaynaklardan sağlamak. Bunun yanında kültür sanat alanında hem tarihi Sığacık kalesinde çeşitli konserler, tiyatrolar ve sergiler yapılıyor, hem de Teos Yazarlar Evi bünyesinde yaratıcı yazarlık eğitimleri veriliyor. Kadınlara da destek ihmal edilmiyor. Yine kaleiçinde üretici kadınlara yönelik organik pazar kuruluyor. Aynı zamanda kadın emeğini ön plana çıkaran çeşitli üretim kooperatifleri oluşturuluyor.
Seferihisar içerisinde eski konaklardan bir tanesi “Anı Evi” olarak kent belleğini tanıtmada etkili bir kültür evi oldu. Bu ev aynı zamanda Seferihisar’ın yemek kültürünü tanıtıcı misyona da sahip.
Bütün bu faaliyetler arasında, Seferihisar denince akla gelen mandalina kokusuyla, uçsuz bucaksız mandalina bahçeleri arasında Seferihisar’ın belki de en bilinen ve çok fazla sayıda misafire ev sahipliği yapan Mandalina Festivali senede bir kez mutlaka yapılıyor. Mandalina hasatının yapıldığı festivalde çeşitli şenlikler, güzellik ve tasarım yarışmaları, söyleşiler ve konserler gerçekleşiyor.
Seferihisar Belediyesi’nin bünyesinde kurulmuş olan Çocuk Belediyesi, seçimle başa gelen başkanı, başkan yardımcısı ve meclis üyeleriyle küçük bir belediye modeli oluşturuyor. Çocukların hak ve eğitimleri üzerine çalışmalar yapan belediyede, güzel bir kütüphane, amfi tiyatro, derslikler ve atölyeler bulunuyor. İlçe belediyesinden bu küçük belediye modeli için etkinliklerde kullanılmak üzere bir bütçe ayrılıyor. Ayrıca bir de Gençlik Merkezi bulunuyor ve burada çoğunlukla spor faaliyetleri, sanatsal eğitimler ve etkinlikler yapılıyor.
Ek olarak, motorsuz taşıt özendirme amacıyla Seferihisar-Sığacık arası bisiklet yolu da yapıldı.
Ege’nin sakin bir kenti denince yüzlerce yıllık zeytin ağaçlarını anmamak olur mu? Bu görkemli zeytin ağaçları, Seferihisar’ın antik kentinin tarihine tanıklık etti, etmeye de devam ediyor. Yüzyıllardır farklı medeniyetlere ev sahipliği yapan antik şehirler, günümüzde turistlerin uğrak noktası haline geldi. Teos Antik Kenti de Ege tarihinin bir aynası ve Seferihisar turizminin başrolünde. Seferihisar, bu noktada da Cittaslow’un yerel ve tarihi değerlere bağlı kalma ilkesini takip ediyor ve Teos Antik Şehri’ni doğal yapısıyla, müdahale etmeden koruyor. M.Ö. 2000-2500 yıllarına dayanan Teos Antik Şehri, hem tarihi dokunun korunmasıyla hem de binlerce yıllık anıt zeytin ağaçlarıyla ziyaretçilerin ilgisini çekiyor ve yılın dört mevsiminde ziyaret için tercih ediliyor. Üstelik, Seferihisarlılar da bundan yararlanıyor. Zeytin ağaçları ve bu ağaçların gördüğü büyük ilgi, beraberinde dayanışmayı da getiriyor. Yine senede bir kez bu kadim zeytin ağaçlarından toplanan zeytinlerin sıkımı ile elde edilen özel yağ, antik şehrin içerisinde yapılan şenlik ve müzayede ile satılıyor, geliri Seferihisar kimsesiz çocuklar, sokak hayvanları gibi dezavantajlı gruplar yararına kullanılıyor.
Seferihisar Belediyesi bünyesinde gerçekleştirilen bütün bu etkinlikler, Seferihisar’ın Cittaslow olma sebeplerini ve bu ünvanı kazandığı günden bugüne ne gibi çalışmalar gerçekleştirdiği sorularına birer cevap niteliğinde.
“Birlikteliklerin gücü beni de güçlendiriyor.”
Kültür ve Turizm Bakanlığı somut olmayan miras taşıyıcısı Ayfer Güler de Seferihisar’ın kadınlara yönelik destek ve çalışmalarından yararlanlardan. Güler, Keçe üretimi yapıp üretici pazarları ve kooperatifleri ve Anadolu El Sanatlarını Yaşatma ve Geliştirme Derneği desteğiyle satışa sunuyor. Sığacık’taki atölyesinde uzun yıllar ürünlerini pazarladığını ve kooperatifleri oldukça önemsediğini söyleyen Güler, kadın girişimci olarak birlikteliğin önemini vurguluyor. Kadın girişimcilerin küçük ilçelerde üretimlerini markalaştırabilmesinin birlik ve destek ile gerçekleşebileceğini ve bunun ne kadar değerli olduğunu belirtiyor.
http://bilkentpost.bilkent.edu.tr/wp-content/uploads/2021/06/WhatsApp-Video-2021-06-30-at-11.46.19.mp4
Cittaslow felsefesiyle beraber kendisinin de yavaş üretim modelini benimsediğini söyleyen Güler, bunun ışığında el işi ekolojik moda tasarımları yaptığını ve Seferihisar’ın doğallık ilkesine uygun bir şekilde doğal tasarım yaptığını belirtiyor. Kendisi gibi üreticilerle fikir birlikteliği yapmanın da ne kadar önemli olduğunun üstüne basıyor.
“Yüz veya yüz elli haneli diyebileceğimiz bir köyden ben dünyaya açılabiliyorum, çünkü Sığacık’taki Pazar ve Hıdırlık Kalkınma Kooperatifi beni şehirdeki kültür sanat meraklılarına ulaştırıyor.” diyor.
Şehirden kaçanlar mutluluğu Seferihisar’da buldu: “Napa Vadisi’nden farksız, doğal güzellikleri kıyaslanamaz bir coğrafya”
Previous
Next
Son yıllarda dünyada ve Türkiye’de gittikçe artan nüfus yoğunluğu, buna bağlı olarak oluşan çevre kirliliği ve bireyselleşmenin getirdiği yalnızlık hissi sonucunda büyük şehirlerde yaşayan nüfusun kendilerine yaşam alanı alternatifleri oluşturması kaçınılmaz hale geldi.Küçük şehirler veya kasabalar, büyük şehirlerde yaşanan bu hızdan ve yoğunluktan uzaklaşmak ve arınmak için iyi bir alternatif haline geldi. Hepimizin mutlaka en az bir kişiden dinlediği gibi, artık günümüzde büyük şehirlerde yaşayan insanlara gelecek hayalleri sorulduğunda, çoğu doğayla iç içe, küçük bir çiftlik evinde, kendi ürünlerini yetiştirip huzur içerisinde yaşayabileceği bir emeklilik hayali anlatıyor.
“Seferihisarlı” tanımı Yavaş Şehir ünvanından sonra yerli halkla sınırlı kalmıyor. Günümüzde bu kişilerin kimi doğma büyüme Seferihisarlı, kimi de göç edip buraya yerleşmiş, kendisini buraya ait hisseden bir nevi fahri Seferihisarlılar. Beyaz yakalılar, göçmen halk ve fahri Seferihisarlılar grubunun çoğunluğunu oluşturuyor. Seferihisar’da yıllardır zeytin işletmeciliği yapan, Umur Kemal Ozanoğulları da küreselleşmeden kendini soyutlayan ve burada kendine yepyeni bir yaşam kuran göçmen halkın arasından. ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği’nden mezun olup, Amerika’da uzun yıllar çalıştıktan sonra, 2009 yılından itibaren Seferihisar’a temelli yerleşen Ozanoğulları buraya yerleşmekle kalmamış; çiftçi malları başkanlığı, Kent Konseyi genel sekreterliği, Doğa Sanat Felsefe Derneği başkanlığı gibi çeşitli platformlarda da aktif olarak sosyal sorumluluk projesi yapmış.
Ozanoğulları, Seferihisar serüvenini ve doğal güzelliklerine olan hayranlığını Napa Vadisi benzetmesi yaparak dile getiriyor: “Konunun uzmanı olmadığım halde zeytinciliğe merak sardım. Zeytin arazileri alarak tarımla ilgili serüvene de başladım. Amerika ve Avrupa’da gördüğüm sayısız doğal güzellikle kıyaslanamaz bir coğrafyada yaşadığımızı da doğa ile iç içe yaşamaya başladığımda net bir şekilde gördüm. Arkadaşlarıma burası biraz ilgiyle, Napa Vadisi’nden daha güzel olur derim her zaman. Bakir kalmış topraklarda organik, ilaçsız zeytincilik için de elverişli araziler bulmakta zorlanmadım.”
Ozanoğulları, bir anlamda yerel yönetimle çiftçilerin arasında üstlendiği köprü görevini de anlatıyor: “Yavaş şehir gibi bir projeyi hayata geçirme çabasında olan yerel yönetime çiftçi malları birlik başkanı olarak destek sağladım. Bu birlik çatısı altında çiftçilerin hakları ve mallarının korunmasını için yasalar çerçevesinde işlemler yaptık, yapmaktayız. Aynı zamanda belediyemiz tarafından kuruluşu desteklenmiş olan Kent Konseyi’nde başkan yardımcısı olarak görev aldım. Halkın sesi olarak çalıştım, çalışmaktayım.” diyor.
https://www.youtube.com/watch?v=PNtO2lGyArw
Elbette, dünyanın sayılı küçük şehirlerine verilen Cittaslow unvanına sahip olmak kolay değil. Bu unvanı taşıyan tüm özgün şehirler hem turistik hem de eşsiz güzelliğiyle gün geçtikçe daha fazla tanınır oluyor ve bundan dolayı daha fazla göç alıyor. İşte Cittaslow, alınan göçlere ve ağırlanan turistlere rağmen yerli halkının değerlerine her zaman sahip çıkma hedefinde… Ozanoğulları da, bu anlamda Seferihisar’ın doğal dokusunu korumak adına endişeleniyor. Yaşanan turist akınının doğal alanlara verebileceği zararlar konusundaki kaygılarını dile getiren Ozanoğulları: “Son on yılda turizm açısından hızla gelişmesi, buraya olan göçün hızla artması, tarım arazisi olan mandalinalık ve zeytinliklerin imara açılmasına, yapılaşmaya terk edilmesine neden olmakta, bu da geleceğimiz için en önemli parametre olan tarımı tehdit etmekte. Ben de yavaş şehir markasını elde etmenin bu olumsuz yönüne dikkat çekmiş olayım.” diyor.
Seferihisar’ın çok sevilen kültür yaşam dergisi Seferi Keçi yazarı Baha Okar da göçmen Seferihisarlılardan. İstanbul’da yaşadığı dönem de dergi yazarlığı yaptığını söyleyen Okar, İstanbul’un en karışık ve canlı semtlerinden Kadıköy ve Taksim’de uzun yıllar yaşadığını ve çalıştığını, ardından çocuğunu şehrin hengâmesinden uzak, vakit ayırarak büyütebilmek için Seferihisar’a yerleştiğini dile getiriyor. Etrafından aldığı olumlu duyumlar sonucu hiç düşünmeden Seferihisar’a yerleştiğini ve burada kendini bulduğunu söylüyor.
Okar, “Burası İstanbul’a kıyasla daha sakin, daha rahat sosyal ilişkiler kurulması mümkün, vakte sahip bir kent. Aynı zamanda Seferihisar’ın malzeme bakımından canlılığı ve zenginliği beni kışkırttı” diyor.
Seferihisar’da dergi çıkarmanın ve hikaye üretmenin bir zenginliği, kolaylığı olduğunu belirtiyor.
Okar, “Seferihisar küçük bir kasabayken hızlıca büyüme yoluna giriyor, bu da sosyal ilişkilerde belirli değişimlere yol açan bir süreç yaşatıyor. Burada yaşadığımız 6 sene boyunca gözlemlediğimiz değişimler arasında bu vardı.” diyor.
Özellikle Cittaslow ilan edildikten sonra Seferihisar’ın yadsınamaz bir değişimle karşı karşıya kaldığını, bir cazibe merkezi haline geldiğini ve göçün adresi olduğunu söylüyor. Bununla beraber 20 binlik bir nüfus artışıyla Cittaslow olmanın bir kriteri olan 50 bin nüfus özelliğinin de sınırında olduklarını belirtiyor. Bunların beraberinde gelen altyapı yetersizliği, insanlarda bu durumun geri dönütü olarak gözlemlenen gerginlikler gibi sorunlara da değiniyor. Seferihisar’ın artık Yavaş Şehir kıstasında uyumsuzlaşmaya başladığını, özellikle şehir merkezindeki yoğun trafikle, eski mimari yapının bozulup yerine uyumsuz binalar dikilmesiyle beraber bu durumun daha da tehlikeli ve üzücü hale geldiğini dile getiriyor. Seferihisar’ın temsili mandalina bahçelerinin imara açılması da ek olarak bu tehlikeyi tetikliyor.
Okar , “Bu durum metropolen kaçmış ve küçük, dingin bir kasaba hayatı arzulayan insanların hayal kırıklığına uğramasını da beraberinde getiriyor.” diyor. Seferihisar’ın doğal güzelliklerinin hızla bozulmasından da üzgün olduğunu belirtiyor.
Seferihisar’a çoğu şehirlinin aksine yerleşme sebeplerinin emeklilik olmadığını, aksine sakin ve sosyal olarak da yavaş bir kentin tercihleri arasında yer almadığını, fakat ekonomik ve kültür sanat faaliyetleri açısından buranın oldukça canlı olduğunu söylüyor.
https://www.youtube.com/watch?v=75LHYfMyDA0
Cittaslow turizmi geliştirdi ancak dikkatli olmak gerek!
Mandalina hasatlarının mandalina festivallerine, balıkçıların marinaya, eski konakların kültür evlerine, tarihi kalenin organik pazara, barlara, kafelere dönüşmesi ile birlikte ziyaretçi sayısı da arttı. Eskiden kendi köşesine çekilen ve yaz mevsimlerini sessizliğin içindeki ağaç esintilerinin, kıyıya vuran dalgalarının sesiyle bitiren Seferihisar, yerini gürültülü müziklere, insan yoğunluğuna, sezon koşuşturmacasına bıraktı.
“Deniz ısınmaya başladı, yaz bitti, sonbahar geldi.” cümlesinin yerini “Turist gitti, sezon bitti.” cümlesi aldı. Seferihisar aslında tek bir şehir merkezinden oluşmuyor. Örneğin, benim de çocukluğumdan beri yazlarımı geçirdiğim Sığacık, ailemin işlettiği pansiyonla beraber benim için yazların vazgeçilmez yeri oldu, aynı zamanda civardaki diğer kafe-pansiyonlarla da son yıllarda büyük bir ilgi odağı oldu. İlçenin 2016 yılından itibaren 13 mavi bayraklı plaja sahip olması, doğal güzelliklerini dikkatle koruması, ilçenin hem kıyı turizminde hem de tarih turizminde sevilen ve tercih edilen bir tatil bölgesi olmasını sağlıyor. Son yıllarda birçok film çekimine de ev sahipliği yapıp kendini daha geniş kitlelere tanıtan Sığacık, uzun yıllardır Pazar günleri kaleiçinde yerli üreticilerin ürünleriyle kurulan halk pazarları ve yerli halkın misafirperverliği ile de dikkatleri üzerine çekip, ziyaretçileri tekrar tekrar konuk ediyor. Bu sebeplerle, ilçe ekonomisinin büyük bir kısmı turizm sektöründen besleniyor.
Turizm ve şehre duyulan ilgi çok güzel ancak şehrin Cittaslow ünvanını koruyabilmesi için belli bir nüfusu aşmaması gerekiyor. Seferihisar’ın Cittaslow olduğu dönemde Belediye Başkanı Tunç Soyer’in yanında danışmanlık yapan ve görevini İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde sürdüren Ruhisu Can Al, turizm sektörünün hızla geliştiğini, fakat Seferihisar’ın yavaş şehir olmasının getirdiği bu hızlı ilgiye dayanıp dayanamayacağının da bir soru işareti olduğunu belirtiyor.
Al, ilçe Cittaslow olduktan sonra da denetlemelerin devam ettiğini, bu yüzden değerlerin her zaman korunması gerektiğini söylüyor: “Yaptığımız ve hayata geçirdiğimiz Cittaslow markası İtalya’dan gelen heyetler tarafından her yıl inceleniyor. Cittaslow markası olmak kolay bir iş değil. Bu kriterleri devam ettirerek Seferihisar’ın bu özelliklerini yitirmemesi için çaba sarf etmeliyiz.” diyor Al. Seferihisar deneyimi sayesinde birçok Cittaslow oluşumuna öncülük ettiklerini belirten Al,”Bu güzel hareketin öncüleri olduk, Türkiye’de ve yavru vatanımız Kıbrıs’ta onlarca Cittaslow un oluşmasına önderlik ettik, destek verdik. Bu yönde çalışmalarımız daha büyük ölçekte devam ediyor.” diyor ve Cittaslow öncülüğünden gurur duyduklarını belirtiyor.
Bu durumun sürmesinin önemini vurgulayan Al’a göre, yerel halk da turizm gözdesi haline gelen ilçede ekonomik bakımdan önemli bir rahatlama ve refah düzeyine gelmiş durumda. Ancak Cittaslow ünvanını korumak için şehir nüfusunun 50 bin sınırını aşmaması gerekiyor. Al’ın belirttiğine göre Seferihisar için bu sınırı aşmak ise an meselesi… Al, “Ancak bu durumun beraberinde getirdiği nüfus artışı Cittaslow için en önemli kriteri tehlikeye sokmuş, kentimizin nüfusu işçi nufusu ile 50 bine yaklaşmıştır.” diye bir uyarıda bulunuyor.
“Çok geç olmadan önlem alınmalı”
Benim içinse Seferihisar’ın bütün bu gelişim sürecine çocukluğumdan beri tanıklık etmek olağanüstü bir his. Geriye dönüp baktığımda doğal güzelliklerinin göz ardı edilemeyeceği, fakat doğasını bıraktığımızda geriye pek bir şey kalmayan, kendini gösteremeyen bu sahil kasabasının “Yavaş Şehir” olmasının ardından böylesine geliştiğini görmek göz yaşartıcı. Annem Buket Atalay da şehrin karmaşasından uzaklaşıp yeni yaşantısını Seferihisar’da kuran göçmenler arasından.
Son beş senedir Sığacık kaleiçinde bulunan Villa Lotus Konuk Evi ve Kafe işletmeciliğini yapan annem Atalay, Kent Konseyi, Doğa Sanat Felsefe Grubu gibi çeşitli platformlarda yer alan beyaz yakalılar arasından. Sosyal yapının yeni duruma uyumu, dışarıdan gelen turizm yatırımcıları ve yerli işletmeciler arasında aşırı göçe bağlı olarak yaşanan fikir ayrılıklarına dikkat çekiyor.
Aynı zamanda Kaleiçinde yapılan sanatsal etkinlikler ve aynı günlerde kurulan organik pazarlar sayesinde bir turist artışı söz konusu. Atalay, bu artış yüzünden el emeği yerine fabrikasyon üretime yönelim konusunda kaygılar taşıyor. “El emeği göz nuru ile üretilen ürünler fabrikasyon mallarla rekabet edemez hale geldi.” diyor. Denetleme ve yaptırımlar konusunda yerel yönetimlere büyük sorumluluk düştüğünü belirten Atalay’a göre hızla ve kontrolsüz büyümek ilçeye olumlu olumsuz bir çok faktörle karşı karşıya bıraktı.
Belediye çalışanından yerli üreticisine ve esnafına kadar halkın büyük bir kesimi Seferihisar’ın Cittaslow olmasının ardından ekonomik, tarımsal ve kültür-sanat faaliyetlerin artış göstermesinden dolayı büyük bir mutluluk içindeyken, şehrin dokusuna özen göstermek için bilinçli olmak gerektiğinin farkındalar. “Bu şirin Ege kasabasının başta doğal güzellikleri olmak üzere, tarihi dokusunu da özenle korumamız gerekiyor. Bunun için herkes elinden geleni yapmalı, bu yönde ciddi bir şekilde organize olmalıyız. Çevredeki esnaf dostlarla sık sık bu durumu değerlendiriyoruz. Bir şey yapmak için çok geç olmadan, umarım etkin platformlar oluşturabiliriz.” diyerek dayanışmanın önemini aktarıyor.
Küreselleşmenin getirisiyle hızlanan yaşam, dünyevi telaşlar, küçük hesaplar, kazanılmak istenen ve hızlandırılan vakitle beraber kaybedilen değerler… Tüm bunların sonucunda insanların beklentilerinin değişmesi ve huzuru araması ile kısa sürede Cittaslow’un ve Seferihisar’ın tanınırlığı arttı. Cittaslow ağı, insanlara zamanın hızlı geçmesinin önemli olmadığını, yavaş geçen zamanın da değerli olabileceğini hatırlattı.
Ben de yaz ve ara tatillerimin büyük bir kısmını geçirdiğim ve küçüklüğümden beri gelişimine birebir şahit olduğum Seferihisar’ın turist akınına uğraması ve ilçeye talebin büyük bir oranda artması konusunda çok mutluyum; fakat umarım hepimizin tekdüzelikten ve hengâmeden kendimizi soyutlamak adına ziyaret edip temiz havayı içimize çektiğimiz Seferihisar, tüm güzellikleriyle kendini muhafaza etmeye devam eder.
Yavaş şehirlerin alternatif küresel ağı Cittaslow İtalya’da ortaya çıktı
Bugün küresel şehirleşmeye dur diyen ve küçük kasaba kültürüne ve sürdürülebilir yaşamına hak ettiği değeri veren Cittaslow felsefesinin öncüsü ise İtalya… Cittaslow, ilk olarak İtalya’nın gözü gibi baktığı küçük bir şehrinde yerel yönetimin bu değerlere sahip çıkmasıyla ortaya çıktı ve bu değerler tüm dünyanın küçük şehirleri için bir model oldu…
Elbette modanın, romantizmin ve en önemlisi kültürün başkenti İtalya’nın bu alanda bir ilk olması hiç şaşırtıcı değil… Ancak İtalyanlar ilk olarak yemeklerini tescillemek istedi. 1989 yılında İtalya’daki “Yavaş Yemek” hareketi ile bu akımın temelleri atıldı, bundan on yıl sonrasında ise Yavaş Şehir ağı resmi olarak ortaya çıktı. Yavaşlık akımı sadece Yavaş Yemek ile sınırlı kalmayıp, yavaş moda, yavaş eğitim, yavaş seyahat, yavaş teknoloji gibi diğer dalları da yarattı. Öyle ki, Cittaslow akımı yirmi yılı geçmeden irili ufaklı yüz elli şehre yayılan büyük bir organizasyon haline geldi.
Bu ağ öylesine büyüdü ki, dünyada bu ağ içinde olan şehirlerin başlıcaları ilk olarak İtalya’nın Greve In Chianti kenti olmak üzere, Kristinestad/Finlandiya, Clonakilty/İrlanda, Silly/Belçika, Svendborg/Danimarka oldu. Bu şehirler bu sıfatı aldıkları günden bugüne dünyanın en sakin şehirleri olarak nitelendiriliyor. Cittaslow, bu unvanı alan yörelerin kültürel değerlerini korumak, sürdürülebilir kalkınmasını sağlamak ve bu bölgelerde yerli halka sakin bir yaşam sunmak için ortaya çıkmış bir felsefe. Bu akımın bu denli yaygın ve yayılımının hızlı olması ise elbette zamanımızın şartlarından kaynaklanıyor. Bu felsefeyi duyan küçük ilçelerdeki yerel yönetim başkanları da harekete geçti ve bu başkanlar da modeli kendi yerel yönetimlerine uyarladı. Bu akımın bu kadar duyulmasının sebebi ise Avrupa ülkelerindeki yerel yönetimlerin, senenin belli dönemlerinde bir araya gelerek yaptıkları Habitat Konferansları, Birleşmiş Milletler Kent Zirveleri, Cittaslow akımına ilişkin bilgi ve tanıtımlar…
Cittaslow, bu unvanı alan yörelerin kültürel değerlerini korumak, sürdürülebilir kalkınmasını sağlamak ve bu bölgelerde yerli halka sakin bir yaşam sunmak için ortaya çıkmış bir felsefe…