Engelleri Dört Nala Aşmak: Hipoterapi
Engelleri Dört Nala Aşmak: Hipoterapi
Zeynep Arslan/ Blog: Modern Kovboy/ COMD 357 Multimedia Journalism İlkbahar 2020-21 Serbest Proje
Binicilik, bir sporun ötesinde fiziksel ve psikolojik bir terapi yöntemi olarak da kullanılıyor. Hipoterapi olarak adlandırılan bu destekleyici tedavi yöntemi, atın hareketlerinden yararlanarak insanlar üzerinde uygulanıyor. Yunanca’da at anlamına gelen ‘hippos’ kelimesinden türetilen ve ‘at ile terapi’ anlamına gelen yöntemin tarihi aslında M.Ö 400’lü yıllara kadar uzanıyor. Hipokrat’ın ‘’Ata binen hastalar çabuk iyileşir.’’ sözleriyle desteklenen hipoterapi, özellikle engelli bireylere ve onların ailelerine umut vadediyor.
Sizlerle paylaştığım önceki yazılarımda biniciliği ‘spor’ ve ‘hafta sonu etkinliği’ başlıkları altında tanıtsam da, bu yazımda sizlere biniciliğin en özel kapısını açmak istiyorum; yani hipoterapiyi.
Günümüzde sağlık personelleri ve attan sorumlu uzman personellerin birlikte uyguladığı hipoterapi, fizyoterapiden psikoloji bilimine kadar disiplinlerarası uygulanan bir çalışma olarak karşımıza çıkıyor. Genellikle fizyoterapistler tavsiyesi veya eşliğinde uygulanan hipoterapi özel ihtiyaç duyan bireylerin algı ve fiziksel fonksiyonlarında gelişim elde edilmesi bakımından önem arz ediyor.
Hipoterapinin faydaları doktorlar ve özel eğitim öğretmenleri tarafından saymakla bitirilemiyor; ancak bu tedaviden yararlanabilen kişi sayısı oldukça az.
Bunun en büyük sebeplerinden biri ise yüksek fiyatlar; ne yazık ki atlı sporlar gibi atlı terapi yöntemleri de cep dostu değil. Ancak bu durum artık Sakarya için geçerli değil!
Bundan tam 2 yıl önce 2019 yılında Sakarya’nın Serdivan İlçesinde 100 dönümlük bir araziye 20 milyon TL yatırım yaparak Sakarya Atlı Spor Köyü‘nü kuran iş insanı Mehmet Fatih Önsoy Türkiye’de özel çocukların engelleri aşması için çok önemli bir hizmet veriyor.
İşte bu çiftliğin kurulma hikayesi ve özel çocuklara sunduğu imkanlar:
Önsoy’a bu çiftliği kurmak için gelen ilham perisi, hipoterapi ile yürüme engelini aşan bir çocuğun ta kendisi aslında…
Kendi çocuklarını binicilik dersine götürdüğü bir günde hipoterapi alan bu çocukla tesadüfen tanışma şansını yakalayan Önsoy, çocuğun gösterdiği fiziki gelişimden çok etkileniyor; ancak konu hakkında biraz araştırma yaptıktan sonra hipoterapinin cep dostu olmayan bir terapi yöntemi olduğunu keşfediyor.
Bunun üzerine kuracağı çiftliği parası olan olmayan tüm engelli çocuklara hediye etme vizyonuyla başlıyor bu işe:
“Hipoterapinin pahalı bir terapi yöntemi olduğunu duydum. Parası olmayanlar nasıl yapacaktı? Bu aileleri düşünerek projemizi hayata geçireceğimiz yeri bulduk ve Sakarya’da bu tesisi kurduk. Bugün down sendromlu ve otizmli çocuklarımızın yanında yetim çocuklarımız ve şehitlerimizin çocukları da tesisimizde ücretsiz olarak binicilik eğitimi veya hipoterapi alabiliyor.”
Belki de hepimizin sağlığı yüzümüzdeki kocaman bir gülümseme ile başlıyor… Önsoy’un bu hizmetten kazancı da bu çocukların iyileşmesine katkıda bulunmanın yanında, onların sevincinden dolayı yaşadığı tatmin hissi…
Atlı etkinliklerin çocukları çok mutlu ettiğini söyleyen Önsoy, engelli çocukların velilerinden aldığı yorumları aktarıyor bize:
“Aileler için bu deneyim çok değerli. Velilerden çocukların evlerinde atlarla ilgili resimler yaptığını ve yüzlerindeki gülümsemenin günlerce sürdüğünü duyuyoruz.”
Kurulduğu günden bugüne kadar özel eğitim ihtiyacı olan çocuklara kapısını açan tesis, toplam 50 çocuğa atlarla iyileşme fırsatı sundu. Bu sayının arkasındaki isim tesisin hipoterapi eğitmeni ve binicilik antrenörü Mahmut Akatılgan’ın ta kendisi… Sadece iyilik yapmanın değil, onlarca kalbe ulaşmanının mutluluğunu da yaşayan Akatılgan’a göre çocuklarının gelişimini görünce mutluluk gözyaşları döken aileler ve eve huzurla dönen çocuklar onun en büyük motivasyonu.
Binicilik antrenörü Mahmut Akatılgan tarafından tarafından verilen hipoterapi seansları, tesise gelen 6 yaşını geçmiş tüm çocuklara verilebiliyor. Sakarya Atlı Spor Köyü’nden önce Ankara Atlı Spor Eğitim Komutanlığında GATA’nın planlamaları doğrultusunda hipoterapi veren Akatılgan bugün Sakarya’daki öğrencilerine amatör ruhla profesyonel hizmet vermeye çalışıyor.
Hipoterapi eğitimlerine atla tanışma seanslarıyla başladıklarını belirten Akatılgan ilk seansta çocuklara atları sevmeyi öğretiyor. Terapiye gelen bireylerin atlara alışıp onlara karşı merak ve ilgi duymaları için bu aşamada atları sevme, boyunlarını ve yelelerini okşama, kısaca at ve çocuk arasında oluşacak ilk temasın gerçekleşmesi hedefleniyor. Atı tımarlama ve besleme gibi etkinlikler eşliğinde atlar çocuklara eğlenceli ve uygulamalı yöntemlerle tanıtılıyor.
Bu adım tamamlandıktan sonra belki de her çocuğun favorisi olan terapötik binicilik olarak adlandırılan biniş seansları başlıyor. Kişiler bu seanslardan 20 ila 40 dakika arasında at sırtında terapi görüyor.
Elbette at dediğimiz zaman önceliğimiz güvenlik. Çocukları at sırtına bindirmeden önce eğitmenlerin at sırtına çıkarak, çocukta oluşabilecek korkunun önüne geçildiğini söyleyen Mahmut Akatılgan aldıkları güvenlik önlemlerinin altını çiziyor:
“At sırtındaki çocuklarımıza üç kişi eşlik ederek tedbiri elden bırakmıyoruz. İki eğitmen ve bir yedekçinin eşlik ettiği seanslarda her öğrenciye kask ve koruyucu yelek giydiriyoruz, bu şekilde ailelerin de gözü arkalarında kalmamış oluyor.”
Sakarya Atlı Spor Köyü’nde toplamda 15 at bulunduğunu ve bunlardan beşinin hipoterapi için eğitilen özel atlardan oluştuğunu belirten Akatılgan, hipoterapide kullanılan atların da gelen çocuklar gibi devamlı eğitime tabii tutulduğundan bahsediyor:
“Yarıştan çıkma bir at ya da yarış atı geçmişi olan bir atı bu eğitimlerde kullanmıyoruz, kullanılmasını da tavsiye etmiyoruz. Aslında hipoterapi eğitimi için kullanan atların bebeklikten yetiştirilmesi en ideali, ancak biz bu tesiste elimizdeki imkanları en iyi şekilde kullanmaya çalışıyoruz… Böyle olunca diğer atlara nazaran daha yumuşak mizaçlı, poni tarzı, ürkek olmayan atlar seçiyoruz. Karamel ve Rüzgar adlı atlar öğrencilerimizin favorilerinden…”
Atların doğasında ürkeklik ve dört nala kaçma olduğu için ani hareketlere ve sese karşı sakin kalabilen atlar üzerinde eğitim verdiklerini söyleyen Mahmut Akatılgan bu atları gürültülü ve hareketli ortamlarda devamlı olarak eğittiğinin ve hipoterapinin aslında hem atlar hem de ziyaretçiler için devamlı bir eğitim süreci olduğunun altını çiziyor. Gürültülü ortamlarda eğitime tabii tutulan atlar bu şekilde ani ses ve hareketlere karşı sakin kalabilme beceresi kazanarak çocuklara güvenli bir biniş vadediyor.
Atlar biyolojik olarak kas hareketlerinden oluşan sinirsel sinyalleri bir dakikada insanların 100 kas grubuna yollayarak binicinin sinir ve kas sistemini uyarıyor. Bu şekilde biniciler hem tüm kas gruplarını çalıştırmış hem de ince motor becerilerini geliştirmiş oluyor.
At sırtındaki çocukların sinir ve kas sisteminin daha etkili bir şekilde uyarılması için hipoterapiye başlayan çocukları ata eyersiz bindirdiğini belirten Akatılgan, koşum takımları olmadan bireyin atı hissetmesine izin vermenin öneminden bahsediyor:
“Koşum takımı kullanılmadığında at ve çocuk arasında herhangi bir engel bulunmuyor, bu şekilde çocuk atın ritmik yürüyüş hareketlerinden tutun, onun vücut ısısına kadar her şeyi en yüksek düzeyde hissedebiliyor.”
Son olarak atların postür düzeltme ve özgüven geliştirme çalışmalarınında da sıklıkla kullanıldığından bahseden Mahmut Akatılgan, 400-500 kiloluk bir hayvanı kontrol edebilme yetisinin çocuklara özgüven kaynağı olduğundan ve de atın yürüyüşündeki salınım hareketlerinden oluşan ritmik yürüyüşün çocuklarda postür düzeltmesine yardımcı olduğundan bahsediyor.
“Biniş sırasında atın salınım hareketleri postür düzeltme çalışmalarımızda çok etkili. Son olarak özgüvenden bahsetmeden olmaz, atlar başlı başına bir özgüven kaynağı çocuklarımıza…”
İletişim ve konuşma becerilerinde güçlük çeken çocukların atlı eğitimden sonra aileleri seslendiğinde o tarafa dönüp ‘Efendim babacığım!’ diye cevap verdiği anlardan, yürüme ve postür bozukluğu yaşayıp fiziki anlamda ilerleme kaydeden çocuklara kadar hipoterapinin meyvelerine şahit olan binicilik antrenörü Mahmut Akatılgan bu mesleği yaparken bir kez daha insanoğlu ve hayvanların büyüleyici etkileşimine şahit olduğunu şu sözlerle anlatıyor:
“Ata binmek aslında bir nevi yaşamla mücadele etmek demek. Bu çok farklı bir duygu…Her gün at sırtında yaşamla mücadele etmeye gelen veliler ve çocuklar görüyoruz, onların başarısı bizim mutluluğumuz.”
Ata bindikten sonra yüzündeki gülümsemesi günlerce süren çocuklar biri de Nihal. Nihal Ekin bu tesiste hipoterapi ve binicilik eğitimi alan çocuklardan yalnızca biri. Annesi Şengül Ekin’in belirttiğinize göre hem fiziksel hem de psikolojik açıdan çok kısa bir zaman içinde olumlu etkilerini göstermeye başlayan hipoterapi ve binicilik , Nihal’in en büyük tutkusu olma yolunda ilerliyor. Kendisi de özel eğitim öğretmenliği yapan Şengül Ekin’e Instagram üzerinden ulaşarak ondan hem anne hem uzman gözü ile hipoterapiyi dinlemek istedim. Kendisi ve kızı Nihal’in hipoterapiyle ilgili görüşlerini ve deneyimlerini şöyle aktardı:
Yüzyıllardır insanların en sadık dostu olarak adlandırılan atlar özel ihtiyaç sahiplerine hem dost hem de şifa kaynağı oluyor. Nihal Ekin ve en büyük destekçisi olan annesi Şengül Ekin, atların dostluğuyla iyileşme şansı yakalayan ailelerden yalnızca biri…
Hayat bir koşu, yollar kimi zaman engebeli, kimi zaman dikenli… Bu tesise gelen çocuklar yalnızca ata binmek için değil, at sırtında mücadele etmek için, pes etmemek, koşullar ne olursa olsun gülümseyerek bu koşuyu tamamlamaya sürüyorlar atlarını. Bu çocuklar, her gün dört nala aşıyor engelleri, yüzlerinde gülümseme, arkalarında en büyük destekçileri aileleri ve öğretmenleri ile…
Anlaşılan o ki atların dokunduğu her hayat değişiyor, evriliyor ve nihayetinde gelişiyor…Şair Pam Brown’un dediği gibi:
”Bir at, insanların kendileriyle ilgili hayallerinin bir yansımasıdır- güçlü, kuvvetli, güzel- ve at bize sıradan varlığımızdan kaçış fırsatını verebilecek güce sahiptir.”
Sakarya Atlı Spor Köyü verdiği hizmetler ve kuruluş hikayesiyle benim kalbimde yer edinmeyi başardı. Atların hayatlara dokunmasına vesile olan Mehmet Önsoy ve Mahmut Aktılgan’ı duyarlılığı için tebrik ediyorum. Aynı şekilde Şengül ve Nihal Ekin’e bana ilham oldukları için, bilgilerini ve deneyimlerini benimle paylaştıkları için teşekkürü borç biliyorum.
(Nihal’ciğim eğer bunu okuyorsan neşeni ve atını hayatından hiç eksik etme!)