Pirinç Han Antikacılar Çarsısı
1/4/2016
Burayı Kale’ye fotoğraf çekmek için geldiğimde babamın tavsiyesiyle ziyaret ettim ilk. Eskiden kervanların konakladığı bu han, 17. yüzyıldan beri ayakta. Uzun zamandır antikacılara ev sahipliği yapmakta. Handan içeri girdiğinizde sizi pencerelerinden saksı çiçeklerinin ve gramafonların sarktığı bir bahçe karşılıyor. Çok güzel bir bahçesi var, tam bir konak bahçesi…İlk defa konak gördüm ama öyledir herhalde…
Bu blogpostum da bol bol fotoğraf paylaşacağım çünkü gördüklerimi anlatabilecek cümlelere henüz sahip değilim. Ya da şöyle söyleyeyim fotoğraflar tarihini ve güzelliğini benim yazdıklarımdan çok daha iyi anlatırlar. Aslında buraya siz de yabancı değilsiniz çünkü buradan Kadir Usta ile sizler için küçük bir röportaj yapmıştım.
Han’a girdikten sonra girişteki dükkanların önünde oturmak için küçük sandalyeler ve masalar var, bunlar aslında müşterilerle sohbet etmekm için. Nedendir bilmiyorum fakat insanlar burda birşeyler satmak için sizi bunaltmıyorlar. Daha çok sohbet etmeye insan arıyor gibiler çünkü dükkanlarında bulunan birçok parça butik mal yani her tarafta bulabileceğiniz şeyler değil. Belki de değerini anlayacak insanları arıyorlar. Şaka bir yana, atmosferi insanı içine çekiyor ve birşeyler aramay sevkediyor.
Han’ın bahçesinden ayrılıp içeri girdiğimde elinde çay tepsisi taşıyan bir çocuk gördüm. Adı Cuma, Irak’taki savaştan kaçıp ailesiyle buaraya gelmiş ve burda çalışmaya başlamış. Bir kaç kare fotoğrafını çektikten sonra fotoğrafın eline geçip geçemeyeceğini sordu kırık Türkçesiyle. Henüz fotoğrafı ona ulaştıramadım ama sizle paylaşmak istiyorum.
Han’ın bahçesinden ayrılıp içeri girdiğimde elinde çay tepsisi taşıyan bir çocuk gördüm. Adı Cuma, Irak’taki savaştan kaçıp ailesiyle buaraya gelmiş ve burda çalışmaya başlamış. Bir kaç kare fotoğrafını çektikten sonra fotoğrafın eline geçip geçemeyeceğini sordu kırık Türkçesiyle. Henüz fotoğrafı ona ulaştıramadım ama sizle paylaşmak istiyorum.
Hanın içindeki hemen hemen her dükkana girdim ama sahipleri biraz çekingen davrandılar. Bu yüzden onları çok da rahatsız etmek istemedim. Hanın koridorunda bulunan bir masa da sohbet ederlerken onları çekmeye kalktım, hepsi birden bana bakınca biraz ürkmedim desem yalan olur. Sonra onlara hazırladığım blogposttan bahsettim onlarda beni ilgimi çekebilecek dükkanlara yönlendirdiler.
İçeride bir sürü dükkan vardı ama en çok dikkatimi çeken eski fotoğraf makinaları, projektörler, kameraların bulunduğu dükkan oldu. Nusret Abi’nin dükkanının içinden uzun süre ayrılamadım. İletişim öğrencisi olmama rağmen görmediğim bir sürü makina gördüm.
İçeride bir sürü dükkan vardı ama en çok dikkatimi çeken eski fotoğraf makinaları, projektörler, kameraların bulunduğu dükkan oldu. Nusret Abi’nin dükkanının içinden uzun süre ayrılamadım. İletişim öğrencisi olmama rağmen görmediğim bir sürü makina gördüm.
Hiç görülmemiş nadide bir filmi bulmuş da izlemiş gibi oldum. Fotoğraflarımı rengarenk çekmek istememiştim en başta siyah beyaz düşünmüştüm ama renkler çok güzeldi. Ahşabın yanındaki pembeyle, betonun yanındaki pembenin arasındaki farkı gördüm.
O kadar çok dükkan o kadar çok esnaf var ki, bazılarının kapıları kilitli, zile basmanız gerekiyor, bazılarınınki ise açık. Aslında tek bir blogpost Pirinç Han için yeterli olamaz ama elimden geldiğince size Pirinç Han’ı ve atmosferini anlatmaya çalıştım.
Daha çok bilgi edinmek için aşağıdaki linklere tıklayabilirsiniz…
Görüşmek üzere…
Daha çok bilgi edinmek için aşağıdaki linklere tıklayabilirsiniz…
Görüşmek üzere…