Cesur 3.5 yaşında tatlı mı tatlı bir labrador. Onun hikayesi sokakta sahibiyle birlikte kendini sevdirmeye bayılan, oyun oynamayı ve kemik kemirmeyi seven oyuncu labradorlardan biraz farklı. Daha küçücük bir yavruyken, belki bir şımarık bir çocuğun elinde veya başka bir şehre taşınan ailenin vicdanıyla muhasebesi sonrası sokağa terk edilen Cesur’un sokakta yaşadıklarını kim tahmin edebilir ki? Merdiven altı yetiştiricilerin eline düşmeden açlık ve takatsizlik ile savaşmak, belki de hiç suçu yokken dövülmek, soğuktan tir tir titremek veya kirden kahverengiye dönen tüyleri üzerinde bulduğu kuru saçak diplerinde uyuyakalmak bunlardan sadece bir kaçı olabilir. Hayatın ona sunduğu bu acı şartlar altında gelene geçene havlayan, bulduğu her çöpü karıştıran, yaşı dolayısıyla artık bir petshop tarafından da ilgi gösterilemeyecek durumda olan Cesur için bir aile aidiyetine hiç bir zaman sahip olamayacağı ön görmek kolay gözüküyordu. Ta ki Çankaya Belediyesi’nin yeni programıyla hayatı değişene kadar…
Cesur’un başarısının ardında kendi çabasının ötesinde önemli bir sosyal hizmet var. Çankaya Belediyesi dünya genelinde ilk kez gerçekleştirilecek olan eğitim odaklı barınak projesini hayata geçirmeyi başardı. Proje kapsamında yıllardır sokaklarda zor koşullarda yaşamlarını sürdürmeye çalışan sahipsiz sokak hayvanlarının sıcak bir yuvaya kavuşabilmeleri için bir dizi eğitimlerden geçiriliyor ve sahiplendirilmeye hazırlanıyor.
Sokak hayvanları Türkiye’nin önemli bir sorunu. Ancak Türkiye’nin 30 bin hayvanla en çok sokak hayvanına sahip olan ilçesi Çankaya’da sokak hayvanlarının sahipsiz olmadığını gösteren bir çok güzel etkinlik gerçekleştiriliyor. Hem Çankaya Belediyesi hem de kent sakinleri bu konuyu ve kentin gittikçe gelişmesiyle sayıları da gün geçtikçe artan hayvanları kendi haline bırakmamakta kararlı. Barınaktaki görevliler her sokak hayvanının bir şansı hak ettiği kanısındalar ve bu doğrultuda Ankara içindeki 4 barınak, Çayyolu Barınağı önderliğinde başlatılan programlarla hayvanların yaşam kalitesini yükselmesi için sistemli bir çalışma içindeler. Sokak hayvanlarının güvenliği için barınakların kalitesini arttırıyorlar, onların sahiplendirilmesi için de eğitim projeleri hazırlıyorlar. Ayrıca, sahiplenilen hayvanların ömür boyu sağlık hizmetlerini üstleniyorlar. Bu çabalar sayesine her ay yüzlerce sokak hayvanı yeni evlerine ilk adımlarını atıyorlar.
Bu projelerden en yenisi ve belki de en önemlilerinden biri sokak kanunlarına alışmış bir ev ortamını bilmeyen köpekler için hazırlandı. “Şanslıyım Çünkü Eğitim Şansım Var” projesi kapsamında Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi ile ortak yürütülen proje Dr. Yasemin Salgırlı Demirbaş koordinatörlüğünde Çayyolu Geçici Bakım İstasyonu’nda başladı. Mühye barınağından seçilen köpekler Pıtır, Naida, Dazor, Çapkın, Karam, Keş ve Cesur aldıkları 6 haftalık eğitim sonunda süreci başarıyla tamamlamayı başardılar. Bu süreçte rehabilitasyon programı yanında ev ortamına uyum eğitimi de alan bu köpekler dünyada ilk kez Çankaya Belediyesi tarafından gerçekleştirilen bu projenin ilk şanslı sokak hayvanları oldular.
Demirbaş’a göre bu eğitim sayesinde köpeklerin ev ortamına uyumu büyük ölçüde hızlanabilir. Demirbaş’ın belirttiğine göre, ailelerine bir köpek edinmek isteyen kişiler, dışarıdan gelen bir köpeğin davranış sorunları olacağını düşünüyor. “Köpeklerin mobilya parçalama, kaçma veya havlama gibi sorunları olacağına inanıyorlar.” Ancak uzmanlara göre bu davranışların önüne geçilmesi eğitimle mümkün. “Çünkü üzerine gidilmesi gereken asıl sorun sokağa alışmış bir hayvanın ev ortamına adapte olamaması. Bu yüzden bu problemin çözümü sahiplenilen hayvanların yeni evlerinde mutlu olabilmeleri için en önemli faktör olacak” diyor Demirbaş. İşte bu hedefle eğitilen ilk şanslı köpekler Pıtır, Naida, Dazor, Çapkın, Karam, Keş ve Cesur kurstan mezun oldular ve şu an kendilerini sahiplenecek sıcak yuvalarını bekliyorlar.
İnsanları barınaktan köpek sahiplenmeleri konusunda cesaretlendirmeyi ve köpeklerin sahiplenildikleri evlere uyumlarını arttırmayı amaçlayan bu program, bir yandan da insanların barınaklardaki terk edilmiş hayvanlar konusunda bilgi sahibi olmalarını sağlıyor. Dünyada ilk kez uygulanan eğitim odaklı program sayesinde barınakta eğitim gören köpekler verilen eğitimlerle davranış problemleri göstermeyen, uyum ve güven problemi çözülmüş ve petshop gibi yerlerden satın alınanların aksine psikolojik olarak hazır bir şekilde sahiplendirilecekler. Bu durumun da barınaklardaki köpeklerin yuva bulma ihtimallerini arttıracağı göz önünde bulundurulursa, programın temel amacı olan daha çok köpeğin insanların yanında yer alması artacağa benziyor.
“Amacımız insanlarla selamlaşmayı, temel eğitimi ve ev yaşamına uyumu öğretebilmek”
Peki bu eğitimin içeriği nedir ve sokak hayatına alışan bir köpek, nasıl “evcil” bir köpeğe dönüşüyor diye soracak olursanız, bu yolda ilk aşamayı temel temizlik ve güvenlik alışkanlıkları oluştuyor. Demirbaş sahiplenilen köpeklerin çiş eğitimi ve tasma adaptasyonu konusunda sıkıntı yaşamadıklarını belirtiyor. Çünkü bütün köpekler bu eğitime çok çabuk yanıt verebiliyor. Projede sosyal uyum sorunu olan köpekler için eğitimin öne çıktığını anlatan Demirbaş, köpek eğitiminin düzgün selamlaşma, temel komutları dinleme gibi aşamaları olduğunu anlatıyor. “İlk aşamada sosyal uyumlu ve sosyal uyumsuz köpekleri alalım, aynı programa tabi tutalım ve başarılarına bakalım. Nelere bakıyoruz? Birincisi insanlarla düzgün selamlaşmayı öğretiyoruz. İkincisi temel eğitim; eğitim alabiliyorlar mı temel komutlara nasıl cevap veriyorlar? Temel komutlara yanıt verme aşamasını öğreniyorlar. ” diyor. Bu iki aşamayı geçen köpekler için üçüncü bir aşama Demirbaş’a göre çok daha önemli: “Ev yaşamına uyum. Onun için de Çankaya Belediyesi Konutkent’te güzel bir rehabilitasyon ünitesi oluşturdu. Bu ünitede dünyada ilk kez ev ortamına uyum için konteynır dizayn edildi”. İşte bu konteynırda eğitilen köpekler çok ünlü bir öğretmenle çalışıyor.
Amerikan polis ve askeri köpek eğitimi anlamına gelen K9 uzman eğitmeni olan Tarkan Özvardar’ın kontrolünde geçen eğitimlerde köpeklerin aşırı bir korku sorunu olmadığı sürece eğitimlere çok hızlı geri dönüş verdikleri ortaya çıktı. Hatta, eğitimden geçen 7 köpekten 3 tanesinin başlangıçta agresif problemleri olmasına karşın 7 köpek de bir ay içinde sosyal adaptasyon ve temel itaat sürecini başarıyla tamamlayarak mezun oldular. İşte bu da programın başarısını gösteriyor.
“Eğitimlerimizde pozitif pekiştirmeyi temel alıyoruz ve köpekleri sevgimizle eğitiyoruz”
Eğitim sürecinin belki de en çarpıcı yönü, 1 ay gibi kısa bir süre içinde tüm sürecin tamamlanabilmesi. Peki köpekler bu kadar kısa sürede eğitime nasıl böyle olumlu yanıt verebiliyor? Konutkent’te 2 sorumlu veteriner gözetiminde gerçekleşen eğitimin öne çıkan bir önemli tarafı da pozitif pekiştirme tekniklerinin kullanılması. Yani köpekler cezalandırarak değil ödüllendirilerek eğitiliyor. Demirbaş “Düzgün selamlaşma aşamasında eğitim kafes dışından başlıyor. Kafes dışındayken köpeğe yaklaştığınız anda köpek kazara doğru davranışı sergilerse eğer bir parça ödül alıyor. Böylece köpek pozitif bir pekiştirme ortamı içinde programın tüm gerekliliklerini öğrenmiş oluyor” diyor. Köpeklerin aç bırakılıp, şiddet uygulanarak bir eğitim sürecine sokulmasının çok yanlış olduğunu ve bu eğitim anlayışını kesinlikle tasvip etmediğini belirten Demirbaş: “Agresif köpekler kafese yaklaştığımız anda müthiş bir agresiflik sergiler. Bu noktada hayvan sakinlik gösterdiği zaman örneğin bir parça sosis gibi bir ödülü alıyor. O da sorgulamaya başlıyor. Düşünüyor ki, bu insandan bana bir zarar gelmiyor, aksine düzgün davrandığımda beni ödüllendiriyor. Böylece bu pekiştirmeyle köpekler insanı hevesle beklemeye başlıyor ve bizden korktukları için değil bizi sevdikleri için itaat etmeye başlıyorlar” diyerek eğitim sürecinde köpeklerin sevgisini kazanmanın önemini anlatıyor. İşte programın başarısının anahtarı da belki de bu: Olumlu ve dengeli bir eğitim köpekte insanlara karşı güven ve sevgiyi doğuruyor. Eğitimler yetişkin köpeklere veriliyor
Dünyada ilk kez uygulanan bu eğitim süreci için özellikle yetişkin köpekler tercih edilmekte çünkü sahipsiz yavrulara göre sahiplenilme ihtimali düşük olan yetişkinler aldıkları bu eğitim ile beraber sıcak bir yuva bulma yolunda tekrar bir şans elde ediyorlar. Demirbaş bu süreci öğrencisiyle yaşadığı bir diyalog ile anlatıyor: “Öğrencilerimden biri ilk çalışmaya geldiğinde ‘Hocam niye bunları seçtiniz bunların hepsi yaşlı ve çok çirkin’ dedi ama bu köpeklerin çalışmaya başladıktan sonra yaptıklarını görünce ‘Hepsi birden güzelleşti hocam’ dedi. Her köpek kafesten bakıldığında bunu alayım bu güzelmiş denilmeyecek bir köpek olabilir ama aslında başardıklarını göz önünde bulundursak eğitime aldığımız bütün köpekler çok başarılılar. Bizim ümidimiz insanların bu başarılarını görüp bu köpekleri sahiplenme konusunda daha istekli olmaları.” Köpeklerin bu başarısında ev ortamına dönüştürülen konteynırın büyük bir payı olduğu açık. Bu konteynırın içinde sokak hayvanları ev ortamında buldukları koltuk, halı, yatak, yemek masası gibi objeleri tanıyor, hangisine ne mesafede duracağını öğreniyor ve sahiplendirildiğinde bu süreç sorunsuz geçiliyor.
“En problemli köpekler hem sağlık açısından hem psikoloji açısından petshoplardan çıkma köpeklerdir”
Sokak hayvanları sorununu doğuran bir sosyal yanılgı da şu: İnsanların sokak hayvanlarını bir hediye olarak görüp petshoplardan alıyor. Oysa ki barınaklar yavru ve yetişkin olmak üzere bir çok türden köpeğe ev sahipliği yapıyor ama insanlar petshoplardaki problemli köpekleri barınaktaki köpeklere tercih ediyor. Demirbaş ise insanların hayvanları sahiplenmek için petshoplar yerine neden barınakları tercih etmesi gerektiğini şöyle anlatıyor: “Maalesef hem sağlık hem de psikolojik açıdan düşündüğümüzde en problemli köpekler petshoplardan alınan köpekler oluyor.” diyor. Çünkü, petshoplara satılan köpekler, sosyalizasyon döneminde annenin ve kardeşlerin yanında geçirmesi gereken dönemi tek başına kafeste geçiriyor, türdeşleri ile düzgün iletişimi öğrenemiyor, mutsuz oluyor. Üstelik, tıpkı insanlar gibi köpeklerin en aktif olarak beyin gelişiminin sürdüğü dönem bebeklik dönemi. “İnsanlarda deriz ya ilk 2 yıl çok önemli diye, köpeklerde o süreç sadece 3 ay ve bu süre. Maalesef bu dönem bu köpekler için bir kafesin içinde yeni sahibini beklemekle geçiyor.” Petshoplardaki yavru hayvanların travmalarına da dikkat çeken Demirbaş: “Hangi koşullarda oraya gelmiş bilmiyoruz, genellikle merdiven altı üreticilerden geliyorlar. Sonra biz teslim alıyor ve sokağa çıkaramıyoruz çünkü aşılarının bitmesi gerekiyor. 4 ay bazen 6 ay kuduz aşısı olana kadar evde kalmaları gerekiyor bu süreç bazen ekstra hastalıklarla daha da uzun sürebiliyor.” diyor. İşte petshoptan alınan köpekler, bu dönemde ne hemcinslerini ne insan dostlarını ne de sosyal hayatı tanımak fırsatını bulamıyor. Petshopta gördüğümüz hayvanların en temel sorunu da belki de bu nokta: “Bunlar da hayvanı mutsuzluğa itiyor” diyor Demirbaş.
“Köpeğin insanın yanında olması gerekiyor”
Peki sokaklarımızda görüp kanıksadığımız ve sevdiğimiz köpeklerin evi gerçekten sokaklar mı? Evcilleşmiş bir türün sokak köpeği olmasını böyle doğallıkla nasıl kabullenebiliyoruz? Demirbaş’a göre “köpekler insanlar için var.” Kurt ile köpeğin ortak bir atadan geldiklerini ve köpeğin insanın sosyal partneri olarak farklılaşıp bugünlere geldiğini belirten Demirbaş: “Sokak köpeği diye bir şey yok aslında köpeğin insanın yanında olması gerekiyor.” diyor. Sokaklarımızda gördüğümüz köpeklerin “avlanarak besin temin etme yetileri yok, avlanıp beslenemiyorlar. İnsan kaynaklarına bağımlılar.” İşte bu yüzden bir köpek sosyal partner olarak insanı bulduğu anda kolay kolay bırakmıyor. Ancak Demirbaş’a göre insanların da sorumluluğu bu noktada ortaya çıkıyor. Köpeklerle yaşamak isteyen insanların köpeklere karşı daha toleranslı olması ve sorumluluk taşıması gerekli. “Biz çişe çıkarmadığımız için çiş yaparsa ona kızıyoruz, dişler çıkıyor; onlar kaşınıyor ama ona güzel alternatifler sunamıyoruz. Sonra el ayak ısırmaları başlıyor çünkü anneden kardeşlerinden ısırma baskılanmasını öğrenemiyor. Ama biz öğretmiyoruz onun yerine kızıyoruz, itiyoruz o ne anlıyor? Ben bununla hem ilgi çekiyorum hem de oyunuma karşılık geliyor diye düşünüyor ve bu davranış pekişiyor sonra biz bununla baş edemiyoruz ve bu köpeğimizi barınağa getirmeye karar veriyoruz.”
Bu düşünce dizisi baştan sona bir yanlışlığı vurguluyor, bir köpek sahibinin evcil hayvanını anlayabilmesinin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor.
“Size bir kez güvendiğinde sonsuza kadar en güvendiği şey siz olarak kalıyorsunuz”
Çankaya Belediyesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre Ankara’da semt sakinlerinin dörtte üçü köpeklerin sokaklarda yaşamasından yana değil. Dörtte biri ise köpek dostu ve köpeklerin yaşam hakkını savunuyor. Ancak köpekler için en uygun ortam sevildikleri ve haklarının korunduğu evler olsa gerek. Köpeklerin hakları elbette sadece Belediye değil. Pek çok irili ufaklı cemiyet, köpeklerin yaşam kalitesini geliştirmek için birlik halinde çaba da gösteriyor. Bilkent Üniversitesi’nin de bu konuda duyarlı bir kulübü var: Bilkent Hayvan Dostları Kulübü… Kulübün Başkanı Hande Şiri sahiplendirdikleri köpeklerin ilk aşamada eve uyum konusunda yaşadıkları zorluklara dikkat çekerken en önemli sorunun “güven” probleminden kaynaklandığını söylüyor. Şiri: “Köpeğin eve uyum sağlayıp sağlayamayacağı köpeği barınaktan kaç yaşında aldığınıza ve barınakta ne kadar kaldığına göre değişiyor. Eğer yavruysa sorun yaşamaz ama eğer yetişkinse size hemen güvenmediği için bir süre çok korkak olabilir.” diyor. “Size alıştıktan sonra sizinle iletişim kurabildiyse çok rahat bir ev uyumunu yakalıyor hatta çiş dolaşma eğitimi bile alıyor.” Ancak bir köpeğin güvendiği bir insana kattığı duygular da çok önemli. Şiri, köpek sahiplendikten sonra insan hayatındaki değişime de dikkat çekiyor. “Şefkat gösterip, sevgiyle sizin türünüzden olmayan bir canlıyla bir bağlantı kurabilmek ve bunun geri dönüşlerini görmek çok ilginç oluyor. Barınak köpekleri veya sokak köpekleri genelde insanlara çok zor güvendiği için size bir kez güvendiğinde sonsuza kadar en güvendiği şey siz olarak kalıyorsunuz.” diyerek günümüzde insanların bile birbirine sağlamakta güçlük çektiği bağlılık duygusunun altını çiziyor.
“Petshop’tan gelen hayvanların tekrar hayata kazandırılmaları çok zor oluyor”
Anlattığımız gibi, aslında insanlarla yaşaması gereken ancak doğru insanla olduğunda muhteşem bir birliktelik içinde olan köpekler, insanların onlara yanlış yaklaşımı yüzünden bilinçsizce sokaklarda yaşamak zorunda ve insanlara olan güvenlerini kaybetmeye hazır bir hassaslıktalar. Köpeklerin bilinçsiz üremesi de bu sorunu pekiştiriyor ve belediye ya da duyarlı insanların açtıkları barınaklarda bir ömür geçirmek zorunda kalan pek çok hayvan var. Çankaya Belediyesi bu sorunu hayvanlar ve kent sakinleri için en avantajlı şekilde çözmeye çalışan birçok programla bilinçli bir belediyecilik örneği oluşturuyor. Ancak bu noktada bilinçlenmek gereken bir temel sorun daha var o da cins köpeklere olan hayranlık ve petshop gerçeği.
Petshoplardan alınan köpeklerin temelinde cins alma isteği olduğunu söyleyen Şiri, petshoplardan alınan köpeklerin temiz ve güvenli sanılarak alındığını ama aksine neredeyse her köpeğin hastalık kapmış şekilde satıldığını ve tekrar hayata kazandırılmalarının çok zor olduğunu söylüyor. Şöyle bir örnek veriyor Şiri “Petshopta küçücük fanus gibi bir yerde 7 ay tutulan bir golden cinsi köpeği sahiplendirdiğimizde uzun süre o alanda yaşadığı için halıya koysanız halının dışına çıkmaya korkuyordu, odanın kapalı alanlardan çıkmaya korktuğu için odanın kapısından bile çıkmak istemiyordu ve bu da köpeğin uzun ve zahmetli bir adaptasyon sürecine girmesine yol açtı.” Petshoplardaki dişilerin satılamadıkları taktirde damızlık olarak kullanılmak üzere üretim çiftliklerine geri gönderildiğini de aktaran Şiri’ye göre bu sektöre para kazandırmaktansa sahiplenmenin insanlar arasında yaygınlaşması çok önemli.
Bırakılan köpeklerin neredeyse yarısını yavru köpekler oluşturuyor
Çayyolu Barınağı’nda ocak ayında bırakılan köpeklerin sayılarını ve durumlarını incelediğimizde barınaktan köpek sahiplenmenin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Ocak ayı içerisinde barınağa bırakılan 84 köpeğin neredeyse yarısını yavru köpekler oluşturuyor. Bunların sadece ocak ayının rakamları olduğunu ve Ankara’da 4, Türkiye’de ise toplam 77 hayvan barınağı olduğunu düşündüğümüzde barınaklarda terk edilen hayvan sayılarının ne kadar büyük bir problem olduğu görülüyor. Özellikle mart aylarının başı ve şubat ayının sonlarında kene sezonunun başlamasıyla birlikte doğurganlığın da aynı dönemde başlaması bu ayların köpeklerin barınaklara en çok terk edildiği aylar olmasının sebebini oluşturuyor. Barınağa köpeğini bırakan insanların genellikle iki çeşit olduğunu vurgulayan barınak yetkilileri, ilk grubun yaşlılardan veya anne, babası ölmek üzere olanlardan oluştuğunu söylüyor. Bu grup genellikle yeterli ilgiyi gösteremeyeceğini düşündükleri için köpeklerini barınaklara bırakıyorlar. İkinci grubu incelediğimizde ise sahiplendiği köpekten istediğini bulamamış insanların bu grupta yer aldığını görüyoruz. Köpek sahibi olmanın sorumluluklarını genellikle sahip olduktan sonra anlayan bu grup aslında yavru olarak bırakılan köpeklerin temelini oluşturuyor.
“Bilinçli sahiplendirme yapmak çok önemli”
Peki her isteyen evine barınaktan bir köpek alabilir mi? Barınaktan köpek sahiplenme sürecini de aktaran Demirbaş durumunu uygun görmedikleri kişilere bir devlet kurumu oldukları için direkt hayır diyemediklerini fakat onları hayat şartlarını daha olumlu bir noktaya getirdiklerinde tekrar gelmeleri konusunda ikna etmeye çalıştıklarını söylüyor.
Belki de en önemli nokta köpek sahiplenmeden önce insanların da doğru beklentiler içinde ve bir can sahiplenme ve ona doğru bakma sorumluluğun farkında olması. Yani hayvanlar bir oyuncak değil, yaşayan hisleri olan, beklentileri olan birer can. Demirbaş,
köpeklerin oyuncak gibi görülmesine katiyen karşı çıkıyor. ” Buradan köpeği alan sonra kısa sürede geri bırakmaya gelen aileler şöyle diyor. Biz sandık ki işten geldiğimiz zaman bizimle oynar, başını bacağımıza koyup uyurlar ama öyle çıkmadı…” Bunun nedeni hayvanların kendine özgü yapısını tanımamak. Demirbaş’a göre, köpek edinmek isteyen insanların da bu konuda bilinçli olması önemli. “O hayvanı bütün gün eve kapatıyorsun, hiçbir sosyal aktivite ihtiyacını karşılamıyorsun, o hayvan dört gözle 10 – 12 saat boyunca seni bekliyor eve gel ki bir şeyler yapayım diye, ondan da eve gelince kafasını koyup uyumasını bekliyorsun, ben bunu adil bulmuyorum.” diyor Demirbaş. 15 yaşın altındaki bireylere veya yaşadığı yer ile hayat biçimi düzensiz olan insanlara sahiplendirme konusunda isteksiz olduklarından bahseden Demirbaş: “Örneğin çok yoğun iş temposunda olan insanlara köpek sahiplendirmeyi doğru bulmuyoruz, bir de küçük çocukları olan veya bu köpeği oyuncak alır gibi almak isteyen kişilere de daha bilinçli sahiplendirme yapmaya çalışıyoruz.” diyor.
Hikayemizin başında hayat hikayesini paylaştığımız Cesur, yaşamı boyunca hayatın karşısına çıkardığı tüm zorluklara karşı adı gibi “cesur” kalmayı başarabildi ve belki de bunun ödülünü Çankaya Belediyesi’nin barınağındaki eğitim programıyla beraber yepyeni bir Cesur olarak aldı. Hayatın zorlu kısmındaki agresif, hayatta kalmak için dişlerini göstermek zorunda olan Cesur şimdi sevgi dolu, kıpır kıpır yeni yuvasını bekliyor. Derler ya köpekler insanların en sadık dostu. Bugün bizim kent yaşamında sokaklarda gördüğümüz her köpeğin atalarının bir zamanlar aslında bir insana arkadaş, dost, yoldaş olmak için evcilleştiğini unutmayalım. Köpekler de kent yaşamına bizim gibi ayak uydurabilir, ancak tek istekleri var, bize güvenmek, sevilmek ve karşılıklı iletişim yani sıcak bir yuva. Onlar şanslarını iyi kullanıp insanlara karşı sorumluluklarını almaktan yana. Ülkemizin duyarlı insanları, kulüpleri ve belediyelerin gerek sokak canları gerekse onlarla dost olmak isteyen biz insanları bilinçlendirme çalışmaları sayesinde dileriz hem biz hem köpekler karşılıklı bir güven ilişkisine girer ve bu dünyayı birlikte daha yaşanılır hale getirebiliriz.
Eğer siz de Cesur ve arkadaşları için sıcak bir yuva olmak isterseniz 0 312 442 37 18 numaralı telefondan veya Çankaya’daki Yeşilkent Mahallesi Mühye Köyü’ndeki Çankaya Sahipsiz Hayvan Bakımevi’nden onlara ulaşabilirsiniz.